Türk Sinemasının
Çirkin Kralı
Kimdir…
Sardunyayı yasemini,
Yasemini
ve hanımelini sevmeyen
Kimdir… Gülfidanlarını kıran
Akşam
seflarına saldıran
Kimdir…
İncir kuşlarını
Kumruları
yok sayan
Kimdir…
Erik ağaçlarından
Kiraz
ağaçlarından
O
ağaçların çiçek açmalarından korkan kim…
Yılmaz
Güney
Türk
sinemasının en önemli sanatçılarından biri olan “Çirkin Kral” lakaplı Yılmaz
Güney yoksul bir ailenin çocuğu olarak 1937 yılında dünyaya gelir.
Çocukluğu
Kürtçe çalınan şarkılar, masallar ve babasının çaldığı sazla geçer. Ortaokul ve
lise yıllarında ise gazete, gazoz satıcılığı, çıraklık, pamuk işçiliği, arabacılık
gibi işlerde çalışarak hayat tecrübesi kazanır. O sırada da öyküler yazıyordur.
14
yaşında film dağıtım şirketlerinde çalışmasıyla birlikte sinemayla tanışır. Siyasi
görüşü ise 17 yaşlarında oluşur. Nazım Hikmet’in şiirlerinden etkilenir ve
sosyalizmle tanışır.
Üniversite
yıllarında ise ilk olarak Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne gider; ama
sinema çevresinden uzak kalmak istemeyen Yılmaz Güney İstanbul’a gelir, orada
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne
kaydolur.
İstanbul’da
kaldığı süre zarfınca Atıf Yılmaz ile tanışır onun asistanlığını yapar. Daha
sonra Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Bu Vatanın Çocukları” ve “Alageyik” filmlerini
hem yazar hem de başrolü oynar. Böylece Yılmaz Güney oyunculuğa da adım atmış
olur.
“Üç
bilinmeyenli eşitsizlik sistemleri” adlı hikayesini 1956 yılında yazar ve bu
hikayeyi yazmasıyla birlikte 1961 yılında hapis ve sürgün cezası alır. Bu
hikaye ile Yılmaz Güney hapishaneyle tanışır.
Cezası
bittikten sonra Ferit Ceyhan’ın yönettiği “İkisi de Cesurdu” adlı filmin hem
başrolünü oynar hem senaryosunu yazar. Bundan sonraki yıllarda ise Yılmaz Güney
büyük yükselişe geçer ve “Çirkin Kral” lakabını alır.
Yılmaz
Güney Türk sineması tarihi boyunca birçok önemli filme imza atar. 1970 yılında
çektiği “Umut” filmi Türk sinemasının dönüm noktasıdır. Daha sonrasında ise
kendi görüşünde Anadolu yaşayışını ve gerçeklerini anlatan önemli filmler
çekmiştir. En önemlisi ise Şerif Gönen
ile birlikte yönettikleri ve kendisinin
hem senaristliğini hem de yapımcılığını üstlendiği 1982 yılında Cannes Film
Festivali’nde Altın Palmiye ödülü alan “Yol” filmidir. Bu filmin bir önemli
yanı ise Yılmaz Güney’in dünyaya adını duyurmasıdır.
1972
yılında “devrimcilere yardım ve yataklık” suçundan iki yıl hapis yattı. İki
sene hapis yattıktan sonra 1974 yılında “Endişe” filminin çekimleri sırasında
bir gazinoda ilçe yargıcı Sefa Mutlu’yu öldürmesi yüzünden 25 Ekim’de Ankara 1.
Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanır ve 1976 yılında 19 yıl hapis cezasına
çarptırılır.
Sinemaya
tutkusu cezaevinde de sürer. Hapishane yıllarında “Güney” adında bir kültür
sanat dergisi çıkarır, ama sıkı yönetim nedeniyle yasaklanır ve yazılarından
dolayı onlarca dava açılır ve 100 yıl ceza sistemiyle yargılanır. Yargı süreci
devam ederken Yılmaz Güney Isparta Cezaevi’nden bir günlük izinle çıkar ama
geri dönmez ve Fransa’ya kaçar.
Fransa’ya
gittiğinde Yol filminin yeni kurgusunu yapar ve aynı yıl Cannes Film
Festivali’nde ödül alır. Yaptığı filmlerle adını duyuran sanatçımız Fransa’da
hükümetin verdiği destekle hapishane yıllarını anlattığı “Duvar” filmini çeker.
1984 yılında ise mide kanserinden ölür.
Mezarı
halen Paris Péra Lachaise mezarlığındadır.
Yılmaz
Güney Türk sineması için önemli bir isimdir. Yaptığı bir çok filmle yurt içi ve
yurt dışında ödül almıştır. Bu filmlerden en bilinenleri Yol, Sürü, Umutsuzlar,
Ağıt, Umut ve daha bir çokları…
Umut
filmi Türk sineması için bir dönüm noktası kabul edilir. Güney bu filmin yönetmenliğini,
senaristliğini, yapımcılığını ve başrolünü üstlenmiştir. Faytonculuk yapan bir
adamın atı ölür. Geçimini o atla sağlamaktadır, ama daha sonraları ise kısa yoldan para kazanmaya başlar ve
define peşinde koşar. Film ilk zamanlarında birçok nedenden dolayı
yasaklanmıştı.
Yılmaz’ın Yolu: Çok
Güzel Bir Sergi
Genç
sinema severler için Caddebostan Kültür Merkezi’nde yapılan Yılmaz Güney’in
sergisindeydim. Halkımızın beğenisine sunulan bu sergide Yılmaz Güney’in hayatı ve hapishane yılları ele alınmış.
Bunun
dışında başarılarını, aile fotoğraflarını, eşi Fatma Güney’e yazdığı mektup, ödülleri,
Cannes Film Fesivali’nde giydiği kıyafeti ve daktilosuna kadar her şeyi
görebilirsiniz. Kısacası, Çirkin Kralımızı tüm yönleriyle ele almış sergiydi.
Güney’in
daktilosu
Cannes’de
Giydiği Kıyafet
Ödülleri
Aile
hayatı
Delikanlılık
yılları, annesi – babası, askerlik yılları