2001
yılından bu yana Paris, Londra, Milano gibi 20’den fazla şehirde düzenlenerek
uluslararası bir etkinliğe dönüşen ve dünyanın her yerinde yoğun ilgi gören
“Bicycle Film Festival” için sırada İstanbul var! Efes Pilsen ana
sponsorluğunda ve Hollanda Başkonsololuğu’nun desteği ile 13 – 16 Eylül
tarihleri arasında bisiklet severlere sanat ve sporla dolu dört gün yaşatacak olan
festival, bu yıl ilk kez İstanbul’da yapılacak.
Brendt Barbur’ın New York’ta
bisiklete binerken yaşadığı otobüs kazasının etkilerini, olumlu bir etkinliğe
dönüştürmek istemesi ile kurulan BFF
(Bicycle Film Festival), uluslararası 11. yılında bisikletlerin değerinin müzik, sanat ve sinema
üzerinden anlaşılması için İstanbul’da.
Köklerini New York’tan alan
ve bugüne kadar Tokyo, Moskova, Atina gibi 20’den fazla şehirde yapılan
“Bicycle Film Festival”, bisiklet tutkusunu, moda-müzik-sinema gibi farklı
disiplinleri, sporu seven şehirli insanları ve çeşitli bisiklet topluluklarını
biraraya getiriyor. (Yol Bisikleti, Dağ, Fixed Gear, BMX, Cyclocross, Downhill
gibi…)
Dünyadaki kültür
başkentlerinde hızla büyüyen, şehir merkezli küresel “Bisiklet Hareketi” BFF; aralarında Spike Jonze, Amelia Shaw gibi
yönetmenlerin kısa metraj bisiklet filmlerinin yer aldığı özel gösterimler,
açılış partisi, fotoğraf sergisi, paneller ve bisiklet gezisi gibi çeşitli
etkilnliklerle İstanbul’un farklı mekanlarında gerçekleşecek. Geçmiş yıllarda
Blonde Redhead, Roisin Murphy, Metronomy ve Glass Candy gibi sanatçıların sahne
aldığı kapanış konserinde ise bu yıl, Blonde Redhead’ten Amedeo Pace &
Simone Pace ve TV ON THE RADIO’DAN Roofeo performansları ile İstanbul’da
olacak.
Bilet satışları Biletix
aracılığıyla gerçekleşiyor.
1. Dünya Savaşı sırasında Ruslara
karşı yapılan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun mağlubiyeti ile sonuçlanan; 109.274 askerin şehit düştüğü “Sarıkamış Harekatı’nın” hemen ardından
, Doğu Anadolu bölgesi artık belirsizliğin ve karmaşanın sürdüğü bir yere
dönüşmüştü.
Eve
Dönüş filmi bu koşullar altında, birbirlerinden çok
farklı, toplumunun değişik sınıflardan ve kültürden gelen 8 insanın, vahşi doğa
ile çevrili, ıssızlığın ortasında, korkunç kış koşullarının sürdüğü, terk
edilmiş bir Ermeni köyünde, hayatta kalma mücadelesini ve “Eve Dönüş” hikayesini anlatmaktadır.
Film; kötü hava koşulları, vahşi
doğa, savaşın etkileri, birbirleriyle yaşadıkları çatışmalar ve her şeyden
önemlisi açlık ile mücadele etmek zorunda kalan bu 8 kişinin ürkütücü, gerilim
dolu hayatta kalma hikayesi üzerine kurulmuş olup; aynı zamanda savaşın sıradan
insanın üzerinde bıraktığı etkiyi ve hayatta kalma içgüdüsü ile insanı insan
yapan değerlerin çatışmasını, dramatik öğelerle yüklü farklı bir gerilim filmi
biçiminde vermeyi amaçlamaktadır.
Başrolü Uğur Polat’ın üstlendiği,
yönetmenlik koltuğuna ise Alphan Eşeli’nin oturduğu ve 30 Kasım 2012 tarihinde vizyona girecek olan “Eve Dönüş: Sarıkamış 1915”
filminin fragmanını aşağıda izleyebilirsiniz:
Yönetmen
koltuğunda 27. Uluslararası İstanbul Film Festivali Jüri Özel Ödülü’nü kazanan
Dennis Gansel’i, kadrosunda ise Jürgen Vogel, Max Riemelt, Jennifer Ulrich ve
Christiane Paul gibi yetenekli oyuncuları gördüğümüz 2008 Alman yapımı Die
Welle (Tehlikeli Oyun / The Wave) adlı film, sosyolojik anlamda genç bireylerin
bir gruba ait olma güdülerini konu alıyor.
Üçüncü
Hare (The Third Wave) isimli yaşanmış bir deneyi konu alan film yine “Die
Welle” isimli kitaptan uyarlanmıştır. Üçüncü Hare, demokrasiyi benimsemiş
toplumların bile, atlattıkları kötü deneyimlere rağmen, faşizme olan
dirençsizliğini ele alır. Amerikalı bir lise öğretmeninin, öğrencileri üzerinde
gerçekleştirdiği bu deneyi, Die Welle isimli kitap olayların geçtiği yeri
Amerika olarak işliyor. Dolayısıyla, Alman Gymnasium’unda (lisesinde)
izlediğimiz Die Welle filmi için, uyarlandığı kitaba sadık dememiz çok da doğru
olmaz. Ayrıca bu sadakatsizliği filmin son sahnesinde yer alan vahşi sonda da
görüyoruz. Çünkü orijinal hikayenin sonunda deneyi yapan öğretmen sadece
Hitler’in posterini öğrencilerine göstererek, onlara kimin yolunda
ilerlediklerini gösteriyor.
Film,
Almanya’da lise son sınıf öğrencilerinin bir hafta süren proje haftasında
otokrasi dersini seçmeleri ile başlıyor. Dersi veren öğretmen, olağanın dışında
orijinal tavırlarıyla öğrencilerine bir arkadaş gibi yaklaşıyor. Dersin başında
öğrencilerine sorduğu “Sizce Hitler dönemi tekrar yaşanır mı?” sorusuna aldığı
cevaplar karşısında, Rainer Wenger (Jürgen Vogel) öğrencilerine küçük bir oyun
hazırlıyor.
Daha
sonra “Dalga” ismini alacak olan bir grup kuruluyor, grubun resmi kıyafeti
beyaz gömlek ve kot pantolon seçiliyor, hatta kendilerine ait bir logo bile
tasarlıyorlar, kendilerini okulun en güçlü grubu haline getiriyorlar,
kendilerine ait “Disiplin aracılığıyla Güç, Birlik aracılığıyla Güç” şeklinde
bir slogan ediniyorlar, kendilerine has bir selamlaşma şekli geliştiriyorlar,
şehirde yaptıkları yasadışı hareketlerle gündeme oturuyorlar ve nihayetinde
kendilerinden olmayanlara karşı acımasız tavırlar takınıyorlar. Çünkü bu
dalgaya düşünüldüğünden de çok ihtiyaç var… Çünkü görünenin aksine bu
öğrencilerin zıt kutuplara bölünmekten ziyade bir bütün halini almaya
ihtiyaçları var… Çünkü özgüvensiz sorunlu ergenler, ikinci planda kalmaktansa eşitliğe
sahip olmak ve saygı görmek istiyorlar…
Kontrolden
çıkan grupta herkes daha iyiye gitmiyor tabi ki. Daha önce göz önünde olan
popüler öğrenciler ise bu eşitlikten memnun değil. Daha önce o görünmez
bütünden aldıkları büyük paydan mahrumlar ve grubun dağılması için uğraş
veriyorlar.
Özetle
öğrencilerin içlerinde barındırdıkları psikolojik sorunları yenmek için
sığındıkları bir “Dalga”nın sebep olduğu olumsuz sonuçlara, yani bir fırtınaya
şahit oluyoruz. Ancak, filmde anlamsız bulduğum birkaç detay var… Örneğin bir
hafta gibi bir sürede bu dönüşümün gerçekleşiyor olması ve öğrencilerin bu
hızlı dönüşümde hiçbir şeyi sorgulamadan gerçekleştirmesi. Almanya gibi büyük
savaşlar kaybetmiş, ve her çıktığı savaş sonrasında yaklaşık otuz yıl içinde
ekonomik, endüstriyel ve kültürel açıdan kendini baştan yaratmış bir ülke var
gözümün önünde… Almanlar gibi disiplinli çalışan, bilim alanında çok gelişmiş
bir toplum var aklımda çünkü. Evet Almanya ile ilişiği olan yakınlarımdan
duyduğum kadarıyla, o eski Alman toplumunun yozlaştığı gerçeği de var elimizde,
ancak yine de birkaç gün içinde bu hızlı dönüşüme ayak uyduran bilinçsiz genç
bir grubun varlığı inandırıcı gelmiyor.
Sonuçta
film sıkıcı değil, akıcı ilerliyor, temposu düşmüyor. Özellikle sahnelerde
kullanılan mekanlar hayranlık uyandırıyor. Görüntü yönetmenin kullandığı küçük
nüanslar da filme renk katmış. İzlenilmeli, ibret alınmalı…
Die Welle (Tehlikeli Oyun / The Wave) filminin sinema fragmanını izleyin:
Ünlü yazar Victor Hugo’nun romanından uyarlanan ve 19. Yüz yıl Fransa’sında geçen filmin başrollerini Hugh Jackman, Russell Crowe, Anne Hathaway ve Amanda Seyfried paylaşıyor. Les Miserables (Sefiller) filminin sinema fragmanını izleyin:
Bu yıl 31. kez düzenlenmekte olan İKSV İstanbul Film Festivali'nde izlediğim Hong Kong yapımı drama tarzındaki “Sade Bir Hayat (A Simple Life / Tao Jie)” filminin 2011 yılında Venedik Film Festivali’nde dört ödül kazanmış olmasına şaşırmamalı. Yönetmenliğini Ann Hui’nin yaptığı film, altmış yıldır hizmetçilik yaptığı ailenin yanından, geçirdiği felç sebebiyle ayrılmak zorunda kalan Ah Tao’nun (Deannie Yip) sade hayatını, tiyatral anlamda her duyguyu zorla izleyiciye hissettirmeye çalışmadan, doğal bir şekilde sunuyor. Gerçek olaydan esinlenerek çekilen bu filmde, genç bir film yapımcısı olan Roger (Andy Lau) ve hizmetçisi arasındaki anne-oğul ilişkisi ve birbirlerine gösterdikleri nahif nezaket, izleyenin içine samimiyet ve sevgi duygularını işliyor.
Ann Hui, aslında dünya çapındaki film festivallerine yabancı değil. Örneğin Uluslararası Berlin Film Festivali kapsamında Summer Snow (1995) filmi ödüller kazanırken, Ordinary Heroes (1999) filminin de aynı festivalde bir adaylığı bulunuyor. Ayrıca, senelerdir Golden Horse ve Hong Kong Film Festivalleri’nde de yönetmenin adı sıkça duyuluyor. Dolayısıyla, “Sade Bir Hayat” filminin olumlu eleştiriler alması isabetli bir karar niteliğinde.
Adından da anlaşıldığı üzere film, hayata sade ve basit bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Dışardan bakıldığında filmin Roger ve Ah Tao arasında geçen bir masal olduğunu düşünebiliriz, ancak özünde bizi kucaklayan samimi ve evrensel temalar yer alıyor. Hong Kong’ta film endüstrisinde çalışan, ailenin orta yaşlı oğlu Roger’a hizmet veren Ah Tao’nun hikayesi, hayatla mücadelesini sürdüren her kesimden insana hitap ediyor.
Filmin büyük bir kısmında, Ah Tao’nun geçirdiği felç sebebiyle yaşadığı huzur evi sahnelerini izliyoruz. Yönetmenin bu huzur evini kullanması filme iki şekilde etkileyicilik sağlıyor. Birincisi, Ah Tao’nun gözünden baktığımızda, altmış yıldır ilk defa ortam değiştirerek yepyeni insanların içine girmenin verdiği korkuyu hissetmek, Ah Tao ile olan duygusal bağı güçlendiriyor. İkincisi, yani izleyici gözüyle baktığımızdaysa, yaşlılıkları sebebiyle günlük aktivitelerini yapmakta dahi zorlanan insanları görüyor ve ister istemez kendimizi de aynı portreye oturtuyoruz. Yönetmen Hui‘nin izlediği yavaş ama emin adımlar ile, görsel olarak Ah Tao’nun sade hayatının içine çekiliyoruz.
Yönetmen, mizah ve gözyaşını, acı tatlı olaylarla ustalıkla dengelemeyi başarmış. Bu dokunaklı sahnelerin baş mimarı Deannie Yip’i de unutmamak gerek. Kendisinin takdiri hak eden oyunuyla Venedik Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ne layık görülmesi gayet normal.
Yetkin hazırlanmış bir drama olmasının dışında, “Sade Bir Hayat” filmi ile, yanında hizmetçi çalıştıran o köklü ailenin üyeleri arasındaki soğukluğu ve gittikçe kentleşen toplum içindeki iletişim eksikliğini de hissedebiliyoruz. Belki de hizmetçi denince akla gelen o donuk İngiliz ikonu yerine, sempatik bir anne görmenin yarattığı duygusal karmaşa da aklınızda yer edebilir. Bununla beraber, filmde daha da önemli bir soru takılıyor aklınıza. Koşulsuz sevgi illa ki kan bağıyla mı oluşur?
Sade Bir Hayat (A Simple Life / Tao Jie) sinema filminin fragmanını izleyin:
Akbank 8. Kısa Film Festivali bu sene sinemaseverlerle yeni bir mecrada bir araya gelmek ve Festival iletişimini güçlendirmek için sosyal medyada yaratıcı projeler hayata geçiriyor. Sosyal medyada yayınlanan kısa film formatında tanıtım filmi ve sosyal medyayı sokağa da taşıyan “Kısa Film Kısa Yorum” projeleri, sanal dünyada büyük ilgi görüyor.
Sosyal medyada duyurular "Bize kısa yeter” adını taşıyan ve kısa film havasında çekilen bir tanıtım filmi ile başladı. Aşağıda izleyebileceğiniz tanıtım filmi farklı mecralarda 350.000’in üzerinde izlenerek büyük ilgi görmeye devam ediyor.
Akbank 8. Kısa Film Festivali’nin geniş yankı uyandıran bir diğer çalışması ise festival boyunca devam edecek olan “Kısa Film Kısa Yorum” projesi. “Sen yaz, tüm İstiklal okusun!” vurgusuyla twitter üzerinden devam eden projede kullanıcılar, Twitter hesaplarından festival ve festivaldeki filmlerle ilgili yorumlarını #kisaca hashtag’i ile paylaşıyorlar. Şanslı yorumlar, Akbank Sanat binası üzerinde, Projection Mapping tekniği ile üç boyutlu animasyonlarla İstiklal Caddesi’ndeki herkes tarafından görülebiliyor.
Türkiye'nin canlı yayınlı ilk twitter entegrasyonlu Projection Mapping projesine katılarak yorumlarınızı paylaşmak için Akbank Sanat facebook sayfasında yer alan “Kısa Film Kısa Yorum“(apps.facebook.com/kisafilmkisayorum) uygulamasını ziyaret edebilirsiniz.
Dünya festivallerinden filmlerle Akbank 8. Kısa Film Festivali’nde buluşmak ve detaylı bilgi almak için www.facebook.com/AkbankSanat ya da www.akbanksanat.com adreslerini ziyaret edebilirsiniz.
1752 yılında küçük oğlu Barnabas ile birlikte Joshua ve Naomi Collins çifti yeni bir hayata başlamak için Liverpool’dan Amerika'ya taşınırlar. Ama koca bir okyanus bile aileyi rahatsız aden gizemli kabustan kaçmak için yeterli değildir. Şehirde 20 yıl geçirir. Fakat Angelique Bouchard’un kalbini kırmışlardır. Angelique Bouchard, Barnabas’ı vampire çevirip mezara hapsetmiştir. İki yüzyıl sonra Barnabas mezarından yanlışlıkla serbest kalmıştır ve gelişmiş 1972 dünyasında tekrardan dirilir. Tim Burton ve Johnny Depp ikilisinin son projesi olan “Dark Shadows” sinema filminin fragmanını izleyin:
Ünlü animasyon filmi serisi Buz Devri, 4. filmi Continental Drift ile bu yaz vizyona girmeye hazırlanıyor. Kahramanlarımız bu macerasında kıtalar arası amansız bir serüvene koyulacak.
Buz Devri 4 (Ice Age 4: Continental Drift) animasyon filminin sinema fragmanını izleyin:
2012 yılı sonbaharı başlarında, film endüstrisi James Bond ve Dr. No 1962 yılında gösterime girmiş aksiyon filmlerinin 50. yılını kutlayacak. Hatta sonrasında yıldönümü münasebetiyle Jason Love, Harry Palmer, Matt Helm, Derek Flint, Neil Connery gibi isimlerin katılacağı daha küçük kutlamalar da gerçekleştirilecek.
Rowan Atkinson’un başrolünü canlandırdığı “Johny English Reborn” filmi ise, bu efsanevi aksiyon filmlerine daha eğlenceli yaklaşıyor. Yeteneksiz müfettişin 2003 yılında çekilen ilk filmi, English’in kariyeri için bir rezalet ile bitiyordu. 2011 sonbaharında gösterime giren ikinci filmde ise müfettişin kendini ve yeteneklerini tapınağa kapanarak geliştirmiş olduğuna tanık oluyoruz. English yine kendine MI7 tarafından verilen görev üzerine Çin Devlet Başkanı’na uygulanacak suikastı engellemek için işbaşına geçiyor. Ve eğlence başlıyor.
Filmi doğal komikliği tamamen Atkinson’un başarısı olsa gerek. Hem aksiyonu hem komediyi bir arada sunan serinin ikinci filmi, Johnny English severler için bekleneni tam anlamıyla sundu.
Johnny English Reborn filminin sinema fragmanını izleyin:
Universal Pictures ve Illumination Entertainment yapımı ilk Despicaple Me animasyon filmi 2010 yılında 540 milyon dolarlık hasılat elde etmiş ve Amerika’da gelmiş geçmiş en iyi 10 animasyon filmleri arasında yerini almıştı. Minik dostlarımızın macerası 2013 yılında 3 boyutlu olarak devam edecek. Gru’nun seslendirmesini yine Steve Carell yapacak. Despicaple Me 2 (Çılgın Hırsız 2) animasyon filminin ilk sinema fragmanını izleyin:
Nick Fury, Hulk, Captain America, Thor, Iron Man! Her birini Hollywood yıldızlarının canlandıracağı Marvel'in ünlü süper kahramanlarını aynı projede buluşturan The Avengers (Yenilmezler) sinema filminin fragmanını izleyin:
Demirkubuz’un Dostoyevski'nin ‘Yeraltından Notlar’ yapıtından esinlenerek sinemaya uyarladığı Yeraltı, Ankara’da yalnız yaşayan memur Muharrem’in iç dünyasını anlatıyor.Zeki Demirkubuz’un son projesi olan “Yeraltı” filminin fragmanını izleyin:
Savaş yorgunu eski bir askeri kaptan olan John Carter (Taylor Kitsch) açıklanamayan bir şekilde kendisini Mars'ta bulur. İki farklı ırkın yaşadığı bu gezegende kendisini büyük bir savaş beklemektedir. Güzel ve alımlı prenses Dejah Thoris ve düşmanı Tars Tarkas arasındaki savaşın sonucu ve Barsoom (Mars) gezegeninin kurtuluşu onun ellerindedir. Carter sonunda burada olmasının bir amacı oluğuna inanır. Artık yok olmak ile yüzyüze olan bu gezegen için elinden geleni yapmaya karar verir. John Carter sinema filminin fragmanını izleyin:
Demir Leydi’nin öyküsünün beyaz perdeyle buluşması ile Margaret Thatcher’ın arkasında bıraktığı Britanya hakkında soru işaretleri oluşmaya başladı. Thatcher’ın mirası yeniden değerlendiriliyor, hatta feminist bir simge olarak. Aynı zamanda, 80’li yıllar daha derin bir tarih olarak inceleniyor.
Mayıs 1979’da Muhafazakarlar politik yönetimi ele aldığında, ülkenin ilk kadın başbakanı göreve geldiğinde, bazı şeylerin çok daha farklı gelişeceği kesinleşmişti. Peki, bu bayan başbakan nasıl geldi ve neleri değiştirdi?
Belki gerçekten sebep olmuştur ya da alakalı bile değildir, ama Thatcher döneminde İngiltere, büyük ekonomik, demografik ve kültürel değişimi gördü. The Iron Lady (Demir Leydi) filminin fragmanını izleyin:
Resident Evil serisinin 5. filminde kahramanımız Alice, Umbrella şirketine ve yaratıklara karşı direnme hareketine devam etmektedir. Resident Evil: Retribution sinema filminin fragmanını izleyin:
10 yıl kadar önce tanıştığımız Amerikan Pastası karakterleri lise mezunları buluşması için East Great Falls’a geri dönüyor. Uzun zamandır erteledikleri hafta sonunda nelerin değiştiğini, kimlerin değişmediğini, zaman ve mesafenin dostluk bağlarını koparamayacağını keşfedecekler.
1999 yazında, Michigandaki küçük bir kasabada, dört küçük delikanlı bakirliklerine veda etmek için maceraya atıldı. Aradan geçen yıllarda Jim ve Michelle evlendi, Kevin ve Vicky kasabaya veda etti. Oz ve Heather birbirinden ayrıldı ancak Finch hala Stifler’ın annesine aşırı bir ilgi duyuyor. Ömür boyu arkadaş olan bu dostlar yetişkin olarak bir araya geliyor ve bu komedi efsanesini başlatan, ona ilham veren hormon deposu gençleri hatırlıyorlar.
Amerikan Pastası: Buluşma (American Pie: Reunion) sinema filminin Türkçe altyazılı fragmanını izleyin:
Gelecek ay düzenlenecek olan 84. Akademi Ödül Töreni için resmi tanıtım filmi yayınlandı.
Parodide William Fichtner’ın, Megan Fox ve Josh Duhamel’e efsanevi bir figür olan “The Host”un peşine düşmeleri için görev vermesi tiye alınıyor. Macera yolunda aradıkları adamı bulana kadar Robin Williams ve Vinnie Jones ile karşılaşıyorlar. Finalde ise 84. Akademi Ödülleri’nin sunucusu seçilen Billy Crystal’ı buluyorlar. 84. Oscar Ödülleri’nin fragmanını izleyin:
Zombiler küçük bir kasabayı kuşatırsa kim yardıma çağrılabilir? Ölülerle konuşabilen, yanlış anlaşılmış küçük bir kasabalı olan Norman’dan (seslendiren: Kodi Smit-McPhee) başka seçenek yoktur. Kasabasını yüzyıllardır süren bir lanetten kurtarmak için Norman’ın zombilerin yanı sıra hayaletler, cadılar ve en kötüsü de moronlaşmış yetişkinlerle mücadele etmesi gerekecektir. Hayaletlerle konuşabilen bu küçük çocuk, paranormal güçlerinin başka dünyalardaki sınırları zorlaması ihtimaliyle karşılaşabilir. LAIKA’nın Oscar Ödülleri’ne aday gösterilmiş çok konuşulan animasyon filmi Koralin ve Gizli Dünya‘dan sonraki çalışması olan ParaNorman, stop-motion tekniğiyle üç boyutlu çekilmiş ikinci animasyon filmi olma özelliğini taşıyor. Paranorman animasyon filminin Türkçe dublajlı sinema fragmanını izleyin:
Bir grup kaşif insanoğlunun kökenine de bir ipucu bulurlar. Bu ipucu onları evrenin en karanlık köşelerine bir yolculuğa çıkarır. Orada, insanoğlunun geleceği için korkunç bir savaşın içine dahil olurlar. Prometheus filminin ilk sinema fragmanını izleyin:
Tüm dünyada en sevilen animasyon filmlerinden biri olan Madagaskar sizleri daha fazla güldürmek ve eğlendirmek için 3. filmiyle geliyor. Dört sevimli arkadaşımız olan Alex, Melman, Gloria ve Marty New York’a dönmek için yine çaba sarf etmektedirler. Bu sefer bir sirke katılırlar ve sirk ile birlikte gezmeye başlarlar. Fakat sirkte başlarına geleceklerinden haberleri yoktur… Madagascar 3 filminin Türkçe sinema fragmanını izleyin:
Bu sayfada yayınlanan tüm yazılar bağımsız sinema blogu "sinemayadair.com" için hazırlanmış ve telif yasası gereğince korunmaktadır, izinsiz kullanılması yasalara aykırıdır.