Yönetmen
koltuğunda 27. Uluslararası İstanbul Film Festivali Jüri Özel Ödülü’nü kazanan
Dennis Gansel’i, kadrosunda ise Jürgen Vogel, Max Riemelt, Jennifer Ulrich ve
Christiane Paul gibi yetenekli oyuncuları gördüğümüz 2008 Alman yapımı Die
Welle (Tehlikeli Oyun / The Wave) adlı film, sosyolojik anlamda genç bireylerin
bir gruba ait olma güdülerini konu alıyor.
Üçüncü
Hare (The Third Wave) isimli yaşanmış bir deneyi konu alan film yine “Die
Welle” isimli kitaptan uyarlanmıştır. Üçüncü Hare, demokrasiyi benimsemiş
toplumların bile, atlattıkları kötü deneyimlere rağmen, faşizme olan
dirençsizliğini ele alır. Amerikalı bir lise öğretmeninin, öğrencileri üzerinde
gerçekleştirdiği bu deneyi, Die Welle isimli kitap olayların geçtiği yeri
Amerika olarak işliyor. Dolayısıyla, Alman Gymnasium’unda (lisesinde)
izlediğimiz Die Welle filmi için, uyarlandığı kitaba sadık dememiz çok da doğru
olmaz. Ayrıca bu sadakatsizliği filmin son sahnesinde yer alan vahşi sonda da
görüyoruz. Çünkü orijinal hikayenin sonunda deneyi yapan öğretmen sadece
Hitler’in posterini öğrencilerine göstererek, onlara kimin yolunda
ilerlediklerini gösteriyor.
Film,
Almanya’da lise son sınıf öğrencilerinin bir hafta süren proje haftasında
otokrasi dersini seçmeleri ile başlıyor. Dersi veren öğretmen, olağanın dışında
orijinal tavırlarıyla öğrencilerine bir arkadaş gibi yaklaşıyor. Dersin başında
öğrencilerine sorduğu “Sizce Hitler dönemi tekrar yaşanır mı?” sorusuna aldığı
cevaplar karşısında, Rainer Wenger (Jürgen Vogel) öğrencilerine küçük bir oyun
hazırlıyor.
Daha
sonra “Dalga” ismini alacak olan bir grup kuruluyor, grubun resmi kıyafeti
beyaz gömlek ve kot pantolon seçiliyor, hatta kendilerine ait bir logo bile
tasarlıyorlar, kendilerini okulun en güçlü grubu haline getiriyorlar,
kendilerine ait “Disiplin aracılığıyla Güç, Birlik aracılığıyla Güç” şeklinde
bir slogan ediniyorlar, kendilerine has bir selamlaşma şekli geliştiriyorlar,
şehirde yaptıkları yasadışı hareketlerle gündeme oturuyorlar ve nihayetinde
kendilerinden olmayanlara karşı acımasız tavırlar takınıyorlar. Çünkü bu
dalgaya düşünüldüğünden de çok ihtiyaç var… Çünkü görünenin aksine bu
öğrencilerin zıt kutuplara bölünmekten ziyade bir bütün halini almaya
ihtiyaçları var… Çünkü özgüvensiz sorunlu ergenler, ikinci planda kalmaktansa eşitliğe
sahip olmak ve saygı görmek istiyorlar…
Kontrolden
çıkan grupta herkes daha iyiye gitmiyor tabi ki. Daha önce göz önünde olan
popüler öğrenciler ise bu eşitlikten memnun değil. Daha önce o görünmez
bütünden aldıkları büyük paydan mahrumlar ve grubun dağılması için uğraş
veriyorlar.
Özetle
öğrencilerin içlerinde barındırdıkları psikolojik sorunları yenmek için
sığındıkları bir “Dalga”nın sebep olduğu olumsuz sonuçlara, yani bir fırtınaya
şahit oluyoruz. Ancak, filmde anlamsız bulduğum birkaç detay var… Örneğin bir
hafta gibi bir sürede bu dönüşümün gerçekleşiyor olması ve öğrencilerin bu
hızlı dönüşümde hiçbir şeyi sorgulamadan gerçekleştirmesi. Almanya gibi büyük
savaşlar kaybetmiş, ve her çıktığı savaş sonrasında yaklaşık otuz yıl içinde
ekonomik, endüstriyel ve kültürel açıdan kendini baştan yaratmış bir ülke var
gözümün önünde… Almanlar gibi disiplinli çalışan, bilim alanında çok gelişmiş
bir toplum var aklımda çünkü. Evet Almanya ile ilişiği olan yakınlarımdan
duyduğum kadarıyla, o eski Alman toplumunun yozlaştığı gerçeği de var elimizde,
ancak yine de birkaç gün içinde bu hızlı dönüşüme ayak uyduran bilinçsiz genç
bir grubun varlığı inandırıcı gelmiyor.
Sonuçta
film sıkıcı değil, akıcı ilerliyor, temposu düşmüyor. Özellikle sahnelerde
kullanılan mekanlar hayranlık uyandırıyor. Görüntü yönetmenin kullandığı küçük
nüanslar da filme renk katmış. İzlenilmeli, ibret alınmalı…
Die Welle (Tehlikeli Oyun / The Wave) filminin sinema fragmanını izleyin:
Yazar: Saliha Karadayı
0 yorum:
Yorum Gönder