9 Haziran 2012

Documentarist Belgesel Günlükleri


Belgeselin “ekşi ama bağımlılık yaratan” tarafını erikle özdeşleştiren Documentarsit beşinci yaşını filmleri ve etkinlikleri ile kutladı.

Festival boyunca Akbank Sanat, Fransız Kültür Merkezi, Aynalı Geçit Mekanı, Salt Beyoğlu, Salt Galata gibi mekanlarda gösterimler gerçekleşti. Etkinlikler bir çok turistin katılımıyla daha da canlı bir hal aldı.

Festival süresi boyunca izlediğim belgesellerin hepsinde birbirinden farklı yaşamlar ve kültürler farklı sinemasal anlatımlarla dile getirildi.

EL OLVIDO: PERU’NUN YÜZLERİ
El Olvido, Peru’da yaşamlarını süren garson, sokak cambazı, dilenci, ayakkabı boyacılarının yaşamlarını ve yaşamları hakkındaki düşüncelerini gözler önüne seriyor. O insanlar iktidardakilerden umduklarını ve toplumun siyaset anlayışını bize yansıtmıştır. Sade bir anlatımla farklı bir belgesel; ama biraz sıkmadı da değil. 2008 yılında çekilen belgeselin yönetmen koltuğunda Heddy Honigmann var.

KEDİ’NİN GÖRDÜĞÜ: YAŞAMIN SONUNA DOĞRU
2011 Hollanda yapımı olan Kim Brand’ın yönettiği bu belgesel ise bir kedinin gözününden hayatın sonlarına doğru yaklaşan insanların yaşamlarına tanık oluyoruz. Film genelde hastane dışında ve çevresinde geçiyor. Yaşamın sonuna doğru gelen insanları dinliyoruz bu sefer. Belgeseli izlerken  “Yaşlandığımda yaşamım nasıl olucak?” ya da “Bir gün ben de onlar gibi olabilirim” diye düşünmedim değil. Kısacası bir kedi ve onun etrafında dönen hayatlar.

25. MERİDYEN İMROZ ADASI: UNUTULAN YER
Tania Hatzigeorgiou  ve  Chryssa Tzelepi’nin  yönettiği belgeselde 1960’lı yıllarda yaşanan Kıbrıs sorunundan sonra Gökçe adasında yaşayan çoğu Rumlar göç eder. Okullar kapatılır. Rumların göç etmesi için orada özel bir cezaevi kurulur. Cezaevindeki  mahkumlar  serbest bırakılarak Rumlara zor zamanlar yaşattırır. Bu olaylar 1960 yılında Londra Antlaşması ile başlar. İmroz adasındaki sistem değişir ve Rumlar’ın özgürlükleri kısıtlanır. Şu an adada yaşayan kalabalık olmayan yaşlı bir nüfus var.

Onların ağzından İmroz’da yaşanan olayları dinledik, acılarına üzüntülerine hatıralarına tanık olduk. Yıkılmış okullar, eskiye yüz tutmuş yapıları gördük, İmroz’un yavaş yavaş yok oluşuna tanık olduk. Politik olaylar İmroz yaşamını çok değiştirmiştir, oradan göç eden Rumlar farklı ülkelerde yeni bir hayat kurmuşlardır. Sadece kutsal günlerde ya da bayramlarda ailelerin ziyaretine gelen insanlar var. Bakıldığında bu ülkemiz açısından ciddi bir problem.
Film bitiminde belgeselin yönetmeni ile kısa bir söyleşi oldu:

Yönetmen bu yaşanan olayın politika haricinda dil olduğunu belirtti. Orada yaşayan hiç bir Türk’ün bulunmadığını ve herkesin göç ettiğini belirtti. Son olarak da Kıbrıs meselesinden sonra bu olayın patlak verdiğini belirtti.

MİKROPOLİS EKALİ: BİR SİTE İÇİN SOYUT YAŞAM
Yannis Gaitanidis’in 2011 yılında  yönettiği belgesel Filipinler’de duvarlarla çevrili bir sitede yaşayan insanların hayatlarını konu alır. Onların hepsi hayatlarından soyutlanmıştır, köpekleriyle  yalnızlıklarını avuturlar ya da herhangi bir uğraş ile vakitlerini öldürürler. Hayat onlar için farklıdır, madalyonun arka yüzünü görmeden yaşarlar. Yannis bu belgeseli biraz eleştirel biraz da objektif bir biçimde bize aktarır.

Belgesel bitimi filmin yönetmeni Yannis ile kısa bir söyleşi gerçekleşti. Söyleşide yönetmen belgeseli Yunan kanalı için yaptığını ve on dört bölümlük belgesellin sadece bir bölümü olduğunu söyledi. Yönetmen  her ne kadar eleştirel yaklaşmak istese onların düşüncelerini de ele almıştır. Elinden geldiğince objektif yaklaştığını söylemiştir.

AGADEZ, MÜZİK VE İSYAN: MÜZİK İLE İÇ İÇE BİR BELGESEL
2011 yılında çekilen bu belgeselde Ron Wyman Tuareg halkının müzik ile yaşamını, isyanlarını “Bambino” adlı şarkıcının Tuareg yaşamını etkilediğini ve barışı öğütlediğini ve yeni nesilin sevgisini nasıl kazandığı anlatılır. Tuaregler’de kadınların hakları çok üstündür. Anaerkin bir toplum vardır kimse onlara ne yapayacağını söyleyemez, iç işlerine karışamaz; ayrıca müzik onların vazgeçilemez unsurudur.  Bir de onları etkileyen “Bambino” vardır. Tuareg halkı ve Bambino’nun kariyerinin yükselişini müzikal ve görselliğiyle anlatan güzel bir belgesel.

YER ALTI ORKESTRASI: MÜZİSYEN GÖÇMENLER
Bu belgesel izlediğim ikinci Heddy Honigmann filmi. 1997 yılında çektiği bu film farklı ülkelerden göç eden müzisyenlerin Paris’te hayatla mücadelelerini anlatır. İzlediğim en favori belgesellerden bir tanesi olan Yeraltı Orkestrası ilk bakışta bize metroda müzik çalarak hayatlarını kazanan insanları gösterir. Sonrasında Arjantinli bir piyanist, keman çalan baba oğul, Venezüelalı bir arpçı ve daha bir çokları… Müzik ile olan tutkularına ve yaşamlarını  seyrederiz.

Yazar: Murat Boncuk

0 yorum: