31 Ocak 2008

Sinemalar.com Ata Tv’de!

Teknoloji ve internet dünyasındaki gelişmeleri konu alan ‘Tekno Yaşam’ programında bu hafta Sinemalar.com Proje Lideri Deniz Gürol ile yapılan röportaja yer verilecek.

Program yapımcısı Erhan Sur’un sorularını yanıtlayan Deniz Gürol, Sinemalar.com’un “Türkiye’nin lider sinema sitesi” olma yolundaki gelişim sürecinden ve kullanıcılarımıza sunulan ayrıcalıklardan bahsetti.

Bu keyifli röportajı, 3 Şubat Pazar günü saat 14:00’de Ata Tv’de ( Digitürk 47. Kanal) izleyebilirsiniz.

29 Ocak 2008

3 Komedyen 3 Film

Türkiye’nin ünlü komedyenleri Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar ve Ata Demirer yeni filmleri ile iddialı geliyor. Hepsi birbirinden eğlenceli ve kahkaha garantili bu filmlerin gişe başarısı konusunda nasıl bir sıralama olacağı şimdiden merak konusu.

İlk olarak 22 Şubat’ta seyirci karşısına çıkacak olan Şahan Gökbakar imzalı ‘Recep İvedik’te Şahan’ın televizyon programında canlandırdığı sevilen karakter Recep İvedik’in komik tatil macerasını izleyeceğiz.


Henüz gösterim tarihi belli olmasa da, ilk üç dakikasının internette yayınlanmasıyla gündeme oturan bir diğer film ise Cem Yılmaz’ın A.R.O.G. adlı yeni projesi. 2008 yılı içerisinde vizyona girecek filmde, çocuğu olarak doğan korkunç canavarı kucağına alan Arif (Cem Yılmaz) çığlıklar içinde bağırırken, korkunç bir rüyadan uyanıyor ve ejderhaların hüküm sürdüğü yontma taş devrine uzanan bir hikaye başlıyor...


A.R.O.G ve Recep İvedik’le meşgul olduğumuz bu dönemde birden adını duyuran filmlerden biri de Ata Demirer’in padişah VII. Osman’ı canlandırdığı ‘Osmanlı Cumhuriyeti’. Gani Müjde'nin yazıp yönettiği filmde, günümüzde de devam ettiği varsayılan Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşanan komik olaylar anlatılıyor. Cep telefonu kullanan, internet sitelerinde sohbet eden Osmanlı padişahı rolünde izleyeceğimiz Ata Demirer’in performansı merakla bekleniyor.


Şimdiden 2008’i ‘Türk sinemasında komedi yılı’ olarak değerlendirmemizi sağlayan bu çalışmaların hepsinin ciddi bir gişe başarısı elde edeceği ortada ancak kimin daha çok izleneceğini hep birlikte göreceğiz.

28 Ocak 2008

22. Bond Filminin İsmi Belli Oldu

James Bond karakterinin yaratıcısı İngiliz yazar Ian Fleming’in doğumunun, 100. yılı nedeniyle bu yıl çevrilecek 22. James Bond filminin adı “Quantum of Solace” (Teselli Zerresi) olarak belirlendi.

Filmin bu adının, 007 karakterini ortaya çıkaran Ian Fleming tarafından 1960'ta yayınlanan kısa hikayelerden birinden alındığı belirtildi.

İkinci kez James Bond’u canlandıracak aktör Daniel Craig, filmin adının, izleyicileri şaşırtmaması gerektiğini söyledi. Craig, yeni filmin bir öncekinin bittiği yerden süreceğini, kalbi kırılmış Bond’un, bunun sorumlusunu bulmaya çalışacağını belirtti.

Columbia Pictures asıl Bond kızının Olga Olga Kurylenko olduğunu açıkladı. En son ‘Hitman’ filminde rol alan Ukraynalı oyuncu, hayatının rolünü kapmış oldu böylece. Daha önce Ursula Andress, Halle Berry, Kim Basinger ve Eva Gren gibi yıldızların canlandırdığı Bond kızı serinin en ilgi çekici yanlarından biri.

Bir akşam yemeği davetinde geçen orijinal öykü, yapımcılar tarafından “aşk nefret ve intikam dramı” olarak niteleniyor. Bond burada heyecanlı maceralarına rağmen, kimsenin onu umursamadığı, bir zerre teseli vermediği hissine kapılıyor.

Quantum of Solace, 7 Kasım’da izleyicisiyle buluşacak…

27 Ocak 2008

Türk Sineması’nda 2007: Nicelikte Var, Nitelikte Yok!

2007’de farklı türlerde toplam 43 yerli film sinemalarımızda gösterime girdi. 2006’da bu rakamın 34 olduğu düşünülürse, oldukça iyi bir rakam; üstelik 1990’dan bu yana ilk defa 40 sınırının geçilmiş olması daha da iyi. Ama her şey bu kadarla sınırlı kalmadı...2006 yılında 17.8 milyon kişi yerli film tercihini kullanmışken, 2007’de bu sayı maalesef 11 milyon civarında kaldı. 6 milyon izleyici kayıp!

İzleyici kaybına rağmen başarılı bir yıl olduğunu söylemek mümkün aslında. Yurtdışından ödüllerle dönen film sayısı bakımından oldukça bereketli bir sene yaşandı. “Beş Vakit”, “Kader”, “Takva”, “İklimler”, “Küçük Kıyamet” 2006’nın ödüllü filmleri iken; “Yumurta”, “Rıza”, “Beynelmilel”, “Yaşamın Kıyısında”, “Polis”, “Adem’in Trenleri”, “Mutluluk” ve “Sis ve Gece” 2007’yi ödülle kapatan filmlerdi. 4 film 1 milyon seyirci barajını aştı. “Beyaz Melek”, “Maskeli Beşler: Irak”, “Son Osmanlı: Yandım Ali” ve “Kabadayı”. Yılın en az izlenen filmi ise sadece 384 kişinin izlediği “Fikret Bey” oldu.

Genelde dizilerle meşhur olan, seyircinin izlemeyi sevdiği isimlerle oluşturulan kadrolar tercih edildi. Korku denemeleri devam etti. Genç sinemacıların ilk filmlerinin yılıydı bir bakıma. Genele bakıldığında her türde örnekler veren 43 film yine de beklenenin altında bir geri dönüş yaşadı.

Yılın en çok izlenen filmi “Beyaz Melek”, hız kesmeden izlenen, ilk gününden yakaladığı istikrarı devamlı kılan, mesaj içerikli film olarak yılın son ayında geldi. Bir şarkıcı filmi olarak gündeme gelse de bu kimliğin dezavantajlarını çabuk attı. Bol bol ağlatan, sürekli duygu sömürüsü yapan mesaj kaygılı film adeta Türk televizyon izleyicisinin tercihlerinin bir karışımı gibiydi.

Şener Şen başta olmak üzere en iyi kadroya sahip Türk filmi olarak gündeme oturan “Kabadayı” her yaştan izleyiciye hitap eden film oldu. En azından seyircinin bazı isimlere, bazı kadrolara gözü kapalı gideceğinin sağlaması yapılmış oldu.

Yılın en basit senaryoya sahip, zeka seviyesi düşük esprileriyle “Maskeli Beşler: Irak” oldu ama ne hikmetse seyirci öyle düşünmedi. Bazen hiçbirşey düşünmeden hafif bir film izleme ihtiyaçlarının mesajı verildi yapımcılara. “Son Osmanlı:Yandım Ali” ise hem milliyetçilik hem de Osmanlı özlemine dokunuyordu. Dünyadaki onca çizgi-roman uyarlamasının ardından bizden de iyi bir çizgi roman uyarlaması çıktı sonunda.

Yılın en çok tartışılan filmi kuşkusuz “Çılgın Dersane” oldu. Kötü demenin bile az kalacağı bir film, cinsel açlığı olan herkesi doyurma vaadi ile çekti. İzleyen ne kadar tatmin oldu bilinmez ama iyi bir rakamla hem devam filminin yolunu açtı, hemde benzerlerinin. “Neşeli Gençlik” ve “18’ler Takımı” da aynı formülü denemesine rağmen başarısız oldu.

Siyasi filmlerle, özellikle 12 Eylül olaylarını anlatmaya devam etti sinemamız. Bunlardan en başarılısı kuşkusuz “Beynelmilel”di. “Zincirbozan” ve “Cumhurbaşkanı Öteki Türkiye’de” sadece iyi birer deneme olarak kalabildi. Anadolu öyküsü altında doğu-batı sentezi yapan “Mutluluk” da seyircide ve gösterildiği festivallerde iz bırakan filmlerden oldu. Sinema açısından önemli yeniliklerden biri de “Pars:Kiraz Operasyonu” ile geldi. Aksiyon sahnelerini çekebiliriz yargısını izleyenlere hissettirmekle kalmadı, devamını dizi olarak getirmeye soyundu. “Duvarı Karşı” sonrası Fatih Akın’ın “Yaşamın Kıyısında” olması aynı etkiyi yaratmadı. Kendine has sinema duygusundan çok, sinema aritmetiğine dalan Akın, heyecanını seyirciye aktaramadı.

“Musallat” ve “Gomeda” ile korku filmi denemeleri devam etti. İyi bir fragmana rağmen yanlış oyuncu seçimleri “Musallat”ın en önemli sorunu oldu. En iyi oyuncusu 10 dakika görünen çocuk olan bir filmin daha fazlasını yapmasını da beklemek zor olurdu zaten. “Gomeda” ise kısa filmleriyle beğenilen bir yönetmenin unutulması gereken filmi oldu sadece.

Senenin enteresan denemeleri de oldukça fazla idi. Tamamen Sezen Aksu şarkılarına dayanan garip video klip-film arası denemesi “O Kadın” sadece deneme olarak kalabildi.
Yıllardır beklenen, bitmeyen film “Romantik” devamlılık sorunları ile kayboldu gitti. Sinan Çetin’in filmi bekletmesinin doğru olduğu anlaşıldı. Bir diğer film “Bana Şans Dile” de Çağan Irmak etiketi ile girdi gösterime ve kayboldu gitti. Polisiye denemesi “Sis ve Gece” nedense izleyiciden aradığını bulamadı. Artık kemikleşen polisiye dizi meraklılarına rağmen 59 bin izleyiciyi çekebildi salonlara.

En özgün olmaya çalışan deneme “Polis” filmi geldi. Takeshi Kitano filmlerine meraklı ekibin tür denemesi, izlenmesi görsel olarak keyifli, mantık olarak bol soru işaretli olarak kalakaldı. Haluk Bilginer faktörü olmasa sonuç daha da kötü olabilirdi.

Seneye damgasını vuran bir diğer film ise “Barda” oldu. Şiddetli içeriği, yaşanmış olaya dayanması ile çok konuşuldu ve izlendi. Tabii bunda montaj masasından çalınan dvd’nin korsan olarak piyasaya sürülmesinin büyük payı vardı. Senenin en şanssız filmi olarak kaldı.

43 filmlik bir yılda 9 film 10 bin rakamını göremezken, birçok film de gösterimde aralara sıkışmanın sorunlarıyla boğuştu. Oyuncular açısından Kenan İmirzalıoğlu ve Özgü Namal yılıydı. Nejat İşler de yılın konuşulan isimlerinden oldu. Yönetmen olarak sivrilen isim Sırrı Süreyya Önder, “Beynelmilel” ile alkışları topladı. Son olarak pek rastlamadığımız üçleme denemesine soyunan Semih Kaplanoğlu ve Berkun Oya da tebrik edilmesi gereken isimlerdi.

Adet olduğu üzere kendi ilk üçümü vererek yazıyı bitirirken, yeni yılın geçen sene eksik olan niceliği getirmesini dileyeyim…

3. Polis
2. Barda
1. Yumurta

Serkan Murat KIRIKCI

Türk Sineması’nda 2007: Nicelikte Var, Nitelikte Yok!

2007’de farklı türlerde toplam 43 yerli film sinemalarımızda gösterime girdi. 2006’da bu rakamın 34 olduğu düşünülürse, oldukça iyi bir rakam; üstelik 1990’dan bu yana ilk defa 40 sınırının geçilmiş olması daha da iyi. Ama her şey bu kadarla sınırlı kalmadı...2006 yılında 17.8 milyon kişi yerli film tercihini kullanmışken, 2007’de bu sayı maalesef 11 milyon civarında kaldı. 6 milyon izleyici kayıp!

İzleyici kaybına rağmen başarılı bir yıl olduğunu söylemek mümkün aslında. Yurtdışından ödüllerle dönen film sayısı bakımından oldukça bereketli bir sene yaşandı. “Beş Vakit”, “Kader”, “Takva”, “İklimler”, “Küçük Kıyamet” 2006’nın ödüllü filmleri iken; “Yumurta”, “Rıza”, “Beynelmilel”, “Yaşamın Kıyısında”, “Polis”, “Adem’in Trenleri”, “Mutluluk” ve “Sis ve Gece” 2007’yi ödülle kapatan filmlerdi. 4 film 1 milyon seyirci barajını aştı. “Beyaz Melek”, “Maskeli Beşler: Irak”, “Son Osmanlı: Yandım Ali” ve “Kabadayı”. Yılın en az izlenen filmi ise sadece 384 kişinin izlediği “Fikret Bey” oldu.

Genelde dizilerle meşhur olan, seyircinin izlemeyi sevdiği isimlerle oluşturulan kadrolar tercih edildi. Korku denemeleri devam etti. Genç sinemacıların ilk filmlerinin yılıydı bir bakıma. Genele bakıldığında her türde örnekler veren 43 film yine de beklenenin altında bir geri dönüş yaşadı.

Yılın en çok izlenen filmi “Beyaz Melek”, hız kesmeden izlenen, ilk gününden yakaladığı istikrarı devamlı kılan, mesaj içerikli film olarak yılın son ayında geldi. Bir şarkıcı filmi olarak gündeme gelse de bu kimliğin dezavantajlarını çabuk attı. Bol bol ağlatan, sürekli duygu sömürüsü yapan mesaj kaygılı film adeta Türk televizyon izleyicisinin tercihlerinin bir karışımı gibiydi.

Şener Şen başta olmak üzere en iyi kadroya sahip Türk filmi olarak gündeme oturan “Kabadayı” her yaştan izleyiciye hitap eden film oldu. En azından seyircinin bazı isimlere, bazı kadrolara gözü kapalı gideceğinin sağlaması yapılmış oldu.

Yılın en basit senaryoya sahip, zeka seviyesi düşük esprileriyle “Maskeli Beşler: Irak” oldu ama ne hikmetse seyirci öyle düşünmedi. Bazen hiçbirşey düşünmeden hafif bir film izleme ihtiyaçlarının mesajı verildi yapımcılara. “Son Osmanlı:Yandım Ali” ise hem milliyetçilik hem de Osmanlı özlemine dokunuyordu. Dünyadaki onca çizgi-roman uyarlamasının ardından bizden de iyi bir çizgi roman uyarlaması çıktı sonunda.

Yılın en çok tartışılan filmi kuşkusuz “Çılgın Dersane” oldu. Kötü demenin bile az kalacağı bir film, cinsel açlığı olan herkesi doyurma vaadi ile çekti. İzleyen ne kadar tatmin oldu bilinmez ama iyi bir rakamla hem devam filminin yolunu açtı, hemde benzerlerinin. “Neşeli Gençlik” ve “18’ler Takımı” da aynı formülü denemesine rağmen başarısız oldu.

Siyasi filmlerle, özellikle 12 Eylül olaylarını anlatmaya devam etti sinemamız. Bunlardan en başarılısı kuşkusuz “Beynelmilel”di. “Zincirbozan” ve “Cumhurbaşkanı Öteki Türkiye’de” sadece iyi birer deneme olarak kalabildi. Anadolu öyküsü altında doğu-batı sentezi yapan “Mutluluk” da seyircide ve gösterildiği festivallerde iz bırakan filmlerden oldu. Sinema açısından önemli yeniliklerden biri de “Pars:Kiraz Operasyonu” ile geldi. Aksiyon sahnelerini çekebiliriz yargısını izleyenlere hissettirmekle kalmadı, devamını dizi olarak getirmeye soyundu. “Duvarı Karşı” sonrası Fatih Akın’ın “Yaşamın Kıyısında” olması aynı etkiyi yaratmadı. Kendine has sinema duygusundan çok, sinema aritmetiğine dalan Akın, heyecanını seyirciye aktaramadı.

“Musallat” ve “Gomeda” ile korku filmi denemeleri devam etti. İyi bir fragmana rağmen yanlış oyuncu seçimleri “Musallat”ın en önemli sorunu oldu. En iyi oyuncusu 10 dakika görünen çocuk olan bir filmin daha fazlasını yapmasını da beklemek zor olurdu zaten. “Gomeda” ise kısa filmleriyle beğenilen bir yönetmenin unutulması gereken filmi oldu sadece.

Senenin enteresan denemeleri de oldukça fazla idi. Tamamen Sezen Aksu şarkılarına dayanan garip video klip-film arası denemesi “O Kadın” sadece deneme olarak kalabildi.
Yıllardır beklenen, bitmeyen film “Romantik” devamlılık sorunları ile kayboldu gitti. Sinan Çetin’in filmi bekletmesinin doğru olduğu anlaşıldı. Bir diğer film “Bana Şans Dile” de Çağan Irmak etiketi ile girdi gösterime ve kayboldu gitti. Polisiye denemesi “Sis ve Gece” nedense izleyiciden aradığını bulamadı. Artık kemikleşen polisiye dizi meraklılarına rağmen 59 bin izleyiciyi çekebildi salonlara.

En özgün olmaya çalışan deneme “Polis” filmi geldi. Takeshi Kitano filmlerine meraklı ekibin tür denemesi, izlenmesi görsel olarak keyifli, mantık olarak bol soru işaretli olarak kalakaldı. Haluk Bilginer faktörü olmasa sonuç daha da kötü olabilirdi.

Seneye damgasını vuran bir diğer film ise “Barda” oldu. Şiddetli içeriği, yaşanmış olaya dayanması ile çok konuşuldu ve izlendi. Tabii bunda montaj masasından çalınan dvd’nin korsan olarak piyasaya sürülmesinin büyük payı vardı. Senenin en şanssız filmi olarak kaldı.

43 filmlik bir yılda 9 film 10 bin rakamını göremezken, birçok film de gösterimde aralara sıkışmanın sorunlarıyla boğuştu. Oyuncular açısından Kenan İmirzalıoğlu ve Özgü Namal yılıydı. Nejat İşler de yılın konuşulan isimlerinden oldu. Yönetmen olarak sivrilen isim Sırrı Süreyya Önder, “Beynelmilel” ile alkışları topladı. Son olarak pek rastlamadığımız üçleme denemesine soyunan Semih Kaplanoğlu ve Berkun Oya da tebrik edilmesi gereken isimlerdi.

Adet olduğu üzere kendi ilk üçümü vererek yazıyı bitirirken, yeni yılın geçen sene eksik olan niceliği getirmesini dileyeyim…3. Polis 2. Barda 1.Yumurta

Serkan Murat KIRIKCI

26 Ocak 2008

A.R.O.G. Geliyor!


4.001.711 kişi tarafından izlenerek rekor kıran GORA'nın devamı niteliğindeki 'A.R.O.G' filminin ilk üç dakikası yayınlandı. Ünlü komedyen Cem Yılmaz'ın Ali Taner Baltacı ile birlikte çektiği ve senaryosunu kendi yazdığı dördüncü film olan A.R.O.G.’da Yılmaz, bu kez taş devrine gidiyor.

Kahkaha garantili filmin konusu şöyle: Arif’in uzaydan dünyaya getirdiği ve evlendiği eşi Ceku'dan bir çocuğu dünyaya gelecektir. Fakat doktorlar bu doğuma kesinlikle karşıdır. Ceku'nun ultrason görüntülerinde karnında normal bir çocuk değil de, bir uzay yaratığı olan 'Elyın' taşıdığı ortaya çıkar. Fakat Arif çocuğun doğmasını ister ve eşiyle birlikte doğuma girer... Çocuğu olarak doğan korkunç canavarı kucağına alan Arif, çığlıklar içinde bağırırken, bu korkunç rüyadan uyanır ve ejderhaların hüküm sürdüğü yontma taş devrine uzanan hikaye başlar...

Gösterim tarihi henüz belli olmayan filmin, vizyona girdiğinde büyük ilgi göreceği ortada. A.R.O.G.’un 3 dakikalık ilk görüntülerini izlemek için tıklayın

23 Ocak 2008

Oscar Adayları Açıklandı

80’inci Akademi Ödülleri için adaylar Los Angeles’taki törenle açıklandı. Toplam 24 dalda verilecek ödül için adaylar Film Sanat ve Bilimleri Akademisi’nin 5.800 üyesinin oylarıyla belirlendi.

Manevi değerlerin çözülmesini konu alan Coen kardeşlerin filmi ‘No Country for Old Men’ ile Californialı bir petrolcü etrafında gelişen ‘There Will be Blood’ sekizer dalda aday gösterildi.


Altın Küre ödülleri ve BAFTA adaylıklarında parlak bir tablo çizen ‘Atonement’ (Kefaret)
ile “Michael Clayton” ise yedişer dalda adaylığa layık bulundu.


En iyi yönetmen dalının listesinde ise yine aynı beşliden dördü yer aldı. Ancak Atonement liste dışı kaldı, yerine Julian Schnabel’in Fransızca filmi “The Diving Bell and the Butterfly” aday gösterildi.


Oscar ödüllü Cate Blanchett bu yıl Kraliçe Elizabeth rolüyle en iyi kadın oyuncu dalında (Elizabeth: The Golden Age) adaylar arasında yer alırken, Bob Dylan’ı canlandırdığı ‘I’m Not There’ ile en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında da aday oldu.

Ayrıca bu yılın onur ödülü Robert Boyle’a verilecek…


En İyi Film

Atonement
Juno
Michael Clayton
No Country for Old Men
There Will Be Blood

En İyi Erkek Oyuncu

George Clooney (Michael Clayton)
Daniel Day-Lewis (There Will Be Blood)
Johnny Depp (Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street)
Tommy Lee Jones (In the
Valley of Elah)
Viggo Mortensen (Eastern Promises)


En İyi Kadın Oyuncu

Cate Blanchett (Elizabeth: The Golden Age)
Julie Christie (Away from Her)
Marion Cotillard (Môme, La)
Laura Linney (The Savages)
Ellen Page (Juno)


En İyi Yönetmen

Paul Thomas Anderson (There Will Be Blood)
Ethan Coen ve Joel Coen (No Country for Old Men)
Tony Gilroy (Michael Clayton)

Jason Reitman (Juno)
Julian Schnabel (The Diving Bell and the Butterfly)


En İyi Özgün Senaryo

Juno : Diablo Cody
Lars and the Real Girl :
Nancy Oliver
Michael Clayton : Tony Gilroy
Ratatouille : Brad Bird

The Savages : Tamara Jenkins


En İyi Yardımcı Erkek
Oyuncu

Casey Affleck (The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford)
Javier Bardem (No Country for Old Men)
Philip Seymour Hoffman
(Charlie Wilson's War)
Hal Holbrook (Into the Wild)

Tom Wilkinson (Michael Clayton)

En İyi Yardımcı Kadın
Oyuncu

Cate Blanchett (I’m Not There)
Ruby Dee (American Gangster)
Saoirse Ronan (Atonement)

Amy Ryan (Gone Baby Gone)
Tilda Swinton (Michael Clayton)


En İyi Animasyon

Perspepolis
Ratatouille
Surf’s Up

Yabancı Dilde En İyi Film

Beaufort - İsrail
The Counterfeiters - Avusturya
Katyn - Polonya
12 - Rusya
Mongol – Kazakistan

En İyi Orijinal Film Müziği

August Rush ("Raise It Up")
Enchanted ("Happy Working Song")
Enchanted ("So Close")
Enchanted ("That's How You Know")
Once (“Falling Slowly” )


22 Ocak 2008

Birkaç Filmden Kolajla Zaman Durmuyor…

Ülkemizde gösterime girmesini kuşkusuz “Horrorfest” festivaline borçlu olan bir film Ölüm Bekçisi, Amerika’da her yıl Kasım ayında yapılan korku filmleri festivalinde ironik olarak “Uğruna Ölünecek 8 Film” başlığı altında gösterildi. 9-18 Kasım tarihleri arasında gerçekleşen festivalde diğer yedi film arasından sıyrılmayı da başarmış görünüyor. O ana değin dağıtım problemleri yaşayan ekip bu sayede rahat bir nefes alıp, uluslararası arenaya çıkarak, fark edildi. Aslında bu sorunları tam olarak aştıkları da söylenemez. Hong-Kong, Singapur ve Almanya biletini alabildiler sadece.

Filmin künyesine bakıldığında ise tüm bakışı değiştirecek dipnotlar fark etmek mümkün. 1999 yapımı Tv filmi “The Darklings” senaryosu ile pek dikkat çekmese de, 2002 yapımı “They (Onlar)” ile fark edilen senarist Brendon Hood korku filmlerine devam ediyor. 1988’de “Sotto il vestito niente 2” adlı İtalyan korku filmini hem yazıp, hem de yöneterek kariyerine başlayan Dario Pina da tıpkı senaristi gibi, kariyeri boyunca korku türüne hizmet etmiş bir isim. İrili ufaklı Tv yapımlarında, kalabalık senaryo ekibinde diğer türlerde de iş üretmesine rağmen, kendine ait üretimlerinde suç öğesini, korkudaki dramayı sıkça kullanıyor ya da kullanmıyor, seviyor! Pina-Hood ikilisinin korku sinemasına gönülden bağlı oluşları bu bakımdan filme bakışı biraz değiştiriyor. Biliyoruz ki, filmin başarısı ne olursa olsun, ikisi de üretmeye devam edecekler.

Hali hazırda bilinen gerçeği burada söylemekte fayda var. Eğer korku filmi hayranı iseniz, korkmaya düşkün olduğunuz için, film boyunca kurulan atmosfere hayransınızdır. Türün janrına hayransınızdır. Kim ne derse desin, kötü olduğunu söyleseler bile izlersiniz filmi. Bu yönden bakıldığında, yönetmene de senariste de haki olan duygu aynı… İkilinin filmi yaparken amaçları muhtemelen türe bir şeyler katmak olmuştur. Bu yönde de birçok referans vermekten çekinmemişler. Ama bunların tadında kalması gerektiği kuralından anlaşılan haberleri yokmuş. Yeni yaratık üretme çabası ne kadar hoş olsa da, sanki melez gibi görünüyor. Ordan bir parça, buradan bir parça şeklinde.

Hokey maçı sırasında topla belki de çok oynayan Ian, takımını kurtaran golü atar ama zaman dolmuştur, gol geçerli sayılmaz. Zaman ilerlemez Ian için... Arabasıyla giderken yolu kaplayan şeyi görür. Dokunur dokunmaz bambaşka bir yerde, başka bir hayata uyanır. Finale kadar zaman durmaya, Ian başka hayatlarda uyanmaya devam edecektir. Bu noktada da film orjinalliğinden kaybeder bolca…

1993 yapımı Harold Ramis filmi “Groundhog Day-Bugün Aslında Dündü” filmindeki haber sunucusu Phil Morris gibi aynı günü yaşamaktadır Ian Stone… 2004 yapımı “The Butterfly Effect-Kelebek Etkisi”ndeki Evan Treborn gibi farklı hayatlara uyanmaktadır. Tüm bunların arkasında da 1998 tarihli Alex Proyas başyapıtı “Dark City-Karanlık Şehir”deki gibi her şeyi değiştiren kötülerdir. Üstelik gariptir ki, bu ruh emici yaratıklar adeta “Matrix”ten kiralanan kostümler içinde dolanmaktadır.

Hatırlattıklarına bir ekleme daha yapmakta fayda var. Paker-Stone ikilisinin kült çizgi serisi “South Park” karakterlerinden Kenny de her bölüm farklı şekillerde ölüyor, herkesin favori karakteri halini alıyordu. Fimin temel sorunlarından biri de bu zaten. Birçok filmi fazlaca hatırlatıyor olması. Daha da dallanıp budaklanacak detaylara ise hiç girmiyorlar. Örneğin Ian Stone hep aynı şekilde ölüyor. Farklı ölümler, gerilime kuşkusuz daha fazla katkı yapardı.

Filmin her şeyi hatırlatması dışındaki diğer eksisi de her şeyi bilen adam faktörü. Ian’in sürekli karşılaştığı adam, her defasında bilgi veriyor, yardımcı oluyor ama izleyiciye azap veriyor adeta. Girdiği her sahneden sonra ne olacağını tahmin etmek hiç de zor değil.

İlk önce Amerika’da çekilmesi planlanan film daha sonra İngiltere’de çekilmiş ama pek bir şey fark etmiyor. Amerikan havası filmin üzerinde olmaya devam etmiş. Oyuncular da senaryonun garipliğinden muzdarip çok karakterli, çok katmanlı oynamak zorunda kalıyor haliyle. Mike Vogel için ciddi bir çıkış mümkün olabilir, “Star Trek” filmi için Kaptan Kirk rolüne düşünülen isim olarak anılmaya başlanan oyuncu yakın zamanda daha sık görüneceğe benziyor.

Dexter’in ikinci sezonunda ruh hastası alternatif kötümüz “Lila” karakteriyle öne çıkan Jamie Murray’ı yine kötülerden biri olarak görmek de gayet hoş. Dizideki karakterine benzer bir rolü oynamakta da zorlanmamış.
Filmin yaratıklarını tasarlayan Stan Winston’u da anmakta fayda var. Beyazperdedeki yaratıkların efendisi, bilinen yaratıklara yeni eklemeler yapma denemelerini sürdürüyor. Bu anlamda özellikle karanlıkları seven Hood ile iyi bir ikili oluyorlar.

Her ölümle yeni bir gerilme, yeni bir pencere açan filmin en büyük artısı ise sürekli tekrarlarla sıkıcı olmak çizgisini fazla zorlamadan bitmesi oluyor. Süre olarak tam da kıvamında...

Birkaç absürd ayrıntıya rastlamak da mümkün. Bunlardan biri filmin finalinde görünen “Sonsuza dek yaşayacakmışsın gibi hayal kur, yarın ölecekmişsin gibi yaşa” sözü. Anlaşılan filmi izah eden amca yetmemiş ekibe, son bir mesaj vermek istemişler.

Tüm bu notların sonunda birçok filmden yapılmış kolajlarla daha çok sıradan televizyon dizisi ya da filmi gibi duran “Ian Stone’un Ölümü” tadı tuzu olmayan bir film. Kurtaran tek noktası ise yapım ekibinin de korku gönüllüsü olması…

Serkan Murat KIRIKCI

21 Ocak 2008

Sinema Öğrencileri İçin “Son Çağrı”

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Sinema Öğrencilerinin Kısa Film Projelerini” senaryo aşamasında desteklediği “Geleceğin Sineması-4” için son başvuru tarihi 28 Ocak 2008

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nün projesi olan ve 4 yıldır ilgili üniversitelerin fakülte dekanları ve bölüm başkanları tarafından desteklenen “Geleceğin Sineması”, bilindiği gibi ülkemizde öğrenci filmlerini, proje ve senaryo aşamasında destekleyen ilk ve tek proje. Üniversitelerin ilgili fakülte dekanlarının ve bölüm başkanlarının, kendi okullarındaki öğrencileri yönlendirdikleri ve bölümlerindeki iyi projeleri gönderdikleri “Geleceğin Sineması”na bu yıl okullarla birlikte, öğrencilerin kendileri de proje gönderebiliyorlar ve geçmiş yıllardan farklı olarak birden fazla proje ile katılabiliyorlar.

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, “Geleceğin Sineması”nda geçen sene 15 projeye bütçe desteği verirken, 2008’de bu sayıyı artırmayı hedeflemiştir. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi TÜRSAK Vakfı’nın bu yıl da en iyi ilk 3 projeyi, “kamera”, “dizüstü bilgisayarı” ve “dijital fotoğraf makinesi” ile ödüllendireceği kısa filmler, Türsak Vakfı’nın Kurumsal Sponsoru DIGITURK’ün Türkmax kanalında gösterilecektir. Projeyi diğerlerinden farklılaştıran özelliklerinden biri, henüz çekilmemiş ancak çekimi gerçekleştirilecek film projelerine destek vermesi. Bu çerçevede film projelerinin sinopsisini, senaryosunu, film ekibini ve öngörülen ayrıntılı yapım bütçesini içeren proje dosyalarının en geç 28 Ocak 2008 tarihinde TÜRSAK Vakfı’na ulaştırılması gerekiyor.

Devlet ve vakıf üniversitelerinin sinema - iletişim dalında 4 yıllık eğitim veren bölüm öğrencilerinin katılımına açık olan ve herhangi bir tema-tür sınırlaması olmaksızın imgesel (fiction), deneysel, belgesel ve animasyon dallarında katılabilecekleri Geleceğin Sineması 4’ün seçici kurulu ise şu isimlerden oluşuyor: ‘Hatırla Sevgili’ dizisinin genç oyuncusu Cansel Elçin, sinema yazarı Çiğdem Kömürcüoğlu, sinema oyuncusu Fadik Sevin Atasoy, oyuncu ve dramaturg Kenan Işık, yönetmen Ömer Faruk Sorak, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü Sinema Daire Başkanı Nejat Gökçe ve Jürinin başkanlığını üstlenen TÜRSAK Vakfı Başkanı Engin Yiğitgil.

http://www.tursak.org.tr/

15 Ocak 2008

2008 Sineması

2007 yılını ‘bir şekilde’ geçirdikten sonra “yeni yıl! yeni yıl!” diye kutlayarak girdiğimiz 2008 senesi geldi, geçiyor bile... 2007’de sinema adına neler yaşadık, beklentilerimiz karşılandı mı, göze çarpan filmler hangileriydi? Gibi soruların yanıtlarını yeni yıl haftasında yayınlanan pek çok kritikten okudunuz. O yüzden bu sorulara yanıt aramak yerine, önümüze yani 2008 yılında sinemalarda neler yaşayacağız onlara kısaca bir göz atalım...

Ocak ayını yaşadığımız şu günlerde 2008’in ilk filmleri de vizyona girdi. Açılışı, aslında 2007 filmi olan fakat Türkiye’de peyaz perde için 2008’i bekleyen ‘Büyük Hazine: Sırlar Kitabı’ ile yapalım. Yine Nicolas Cage ile gizemli ve aksiyon dolu bir serüvene koyulduk, bu sefer sadece ABD başkanının bildiği gizli bir kitap, gizemli ve karmaşık kilitlere anahtar oldu. Aynı hafta bu sefer ‘Yargısız İnfaz’ ile yine ABD’nin sadece üst düzey federal güçlerin bildiği ve “Amerika’da işkence olmaz(!)” lafıyla kirli işlerini yine Ortadoğu İslam ülkelerine yaptırdığı gizli soruşturmaya tanık olduk. Ve senenin ilk korku-gerilim filmiyle tanıştık: ‘Ölüm Bekçisi’

Bir ‘perşembe’ günü çıkagelen iki yeni Türk filmi... Beklentisi olan seyirciğe yine beklentilerini boşa çıkartan devam filmi: ‘Çılgın Dersane Kampta’ Bu vasat gençlilk komedi filmi ile birlikte, pek çok Türk insanını eğlendirdiğini düşündüğüm Maskeli Beşler, üçlemesini yaparak ‘Maskeli Beşler Kıbrıs’ olarak çıktı karşımıza.

Yılın başlagıcında tecrübeli oyuncularla romantik bir dram yaşamak istiyorsanız: ‘Benim Aşk Pastam’ sizleri bekliyor hem de bizde de çok sevilen Wong Kar Wai’nin yönetmenliğinde.

Bu hafta vizyona girecek filmlere dikkat çekmek isterim. Çünkü Danzel Washington ve Russel Crowe’un başrollarini paylaştığı, yine Türkiye’nin 2008’i beklediği kaliteli bir yapım ‘Amerikan Gangsteri’ ile 1970’li yılların New York sokaklarında kovalamacaya tanık olacağız. 65. Altın Küre’de Julian Schnabel’e en iyi yönetmen ödülünü kazandıran ‘Kelebek ve Dalgıç’ haftanın izlenmesi gereken filmleri arasında. Geçirdiği beyin kanaması sonucu sol gözü dışında tüm bedeni felç olan Jean-Dominique’nin özyaşam öyküsü izleyenleri etkileyecek. Yeni Aman Tanrım filmi ile bizleri Jim Carrey’i aratan fakat başarılı olarak değerlendirilen oyuncu Steve Carell, ‘Şamar Oğlanı’ ile romantik komediyi deniyor. Ayrıca bir Sinan Çetin filmi olan, Türkiye’nin ilk fantastik çocuk filmi ‘Çocuk’ seyircisiyle buluşurken, aykırı müzisyen Hayko Cepkin ile de nasıl karşılanacağı merak konusu.

Gizem yüklü fragmanlarıyla, biraz sonra beyaz perdede izleyeceğiniz asıl filmi unutturan, Will Smith’in dört gözle beklenen filmi ‘Ben Efsaneyim’ bana göre 2008 sinemasına atılan erken bir gol niteliğindedir. Unutmayın bu bilim kurgu ile birlikte Çağan Irmak’ın ‘Ulak’ı da yola çıkıyor... Ayrıca o hafta senenin ilk animasyonu olarak ‘Red Kit: Batıya Hücum’ ediyor!

Öyle bir hafta gelecek ki; Dustin Hoffman ve Natalie Portman ile kendimizi fantastik bir ‘Sihirli Oyuncakçı’ da bulup, yaşlı delikanlımız Slyvester Stallone ile birlikte ‘Rambo 4’ heyecanını yaşayıp, Jack Nicholson ve Morgan Freeman ile ‘Şimdi ya da Asla’ diyeceğiz. Ayrıca Oscar ödüllü senarist Ben Affleck’in hem senaryosunu yazdığı hem de ilk yönetmenlik deneyimi olan ‘Gone Baby Gone’ ın başrollerinde yine Oscar ödüllü Morgan Freeman, Oscar adayı aktör Ed Harris ve Casey Affleck gibi yetenekler oynuyor. Üstelik bu filmle çıkış yakalayan Amy Ryan, en iyi yardımcı kadın oyuncu Oscar Ödülünün de favorisi.

Fahrenheit filmlerinin yapımcı senaristi Micheal Moore bu kez ‘Hasta’ projesiyle Amerika’daki sağlık sektörünün iç yüzüne odaklanarak dikkatleri çekecek gibi. D@bbe ile tanıdığımız Hasan Karacadağ bu sefer bizi ‘Semum’ ile korkutmaya çalışacak. Aynı hafta vizyona girecek filmler arasında Tom Hanks ve Julia Roberts’ın rol aldığı ‘Charlie Wilson’un Savaşı’ da var.

Başrollerini Philip Seymour Hoffman ve Ethan Hawke’nin oynadığı iki kardeşin ironik komedi diyebileceğimiz öyküsünü anlatan suç-gerilim filmi ‘Before The Devil Knows You’re Dead’ vizyonda seyircisiyle buluşuyor. Ayrıca aksiyon filmlerinden tanıdığımız yetenekli oyuncu Jason Statham ‘In The Name Of The King’ filmi ile bu sefer bizleri fantastik bir maceraya sürükleyecek.

Önemli bir tarih 15 Şubat... 2 dalda Altın Küre Ödülünü (en iyi film, en iyi erkek oyuncu) kazanan ‘Sweeney Todd: Fleet Sokağının Şeytan Berberi’ Türkiye’de gösterime giriyor. Şüphesiz Tim Burton ve Johnny Depp birlikte mükemmel filmlere imza atabiliyorlar. Bu film de onlardan biri ve aldığı ödüllerin hakkını veren bir film. Bu arada Johnny Depp’i şarkı söylerken görmek için sabırsızlanıyoruz! Danie Day-Lewis’e en iyi erkek oyuncu Altın Küre Ödülünü kazandıran ‘There Will Be Blood’ filmi de haftanın en iyilerinden olacaktır tabiki. Filmin “Citizen Kane” ile mukayese edilmesi ise özellikle dikkat çekici. Bu tarih önemli demiştik çünkü daha bitmedi, bu hafta vizyona giren filmlerin hepsi harika olacak! Sırada, dünyaca ünlü LOST dizisinden tanıdığımız isim J.J Abrams yapımı, Blair Cadısı serisini andıran ‘Cloverfield’ filmi vizyona giriyor. Henüz bitmedi, sizleri tadında bir komedi bekliyor olacak. Piyanist ile ünlenen Adrien Brody ve diğer iki arkadaşının trajikomik hikayesi ‘The Darjeeling Limited’ ile anlatılıyor.

Yine trajikomik bir öyküyle devam edelim, yönetmen koltuğunda Hamdi Alkan’ı gördüğümüz ‘Bayrampaşa Ben Fazla Kalmayacağım’ ilginç hikayesiyle dikkatleri çekiyor. Derken Jessica Alba ‘Awake’ ile karşımıza çıkacak! Ne yazık ki oyunculuk yerine taklitçiğin kullanıldığı bir Şahan Gökbakar filmi ‘Recep İvedik’ Türk insanını güldürmeye çalışacak...

Stephen King’in romanından uyarlanan bir gerilim olan ‘Öldüren Sis’ şimdiden merak uyandırdı bile. Ayrıca çok ilginç ve bir o kadar da yankı uyandırak gibi duran ‘M.Ö. 10.000’ ile büyük bir serüven bizleri bekliyor. Ertelenen vizyon tarihiyle usta oyuncumuz Zeki Alasya’nın başrol aldığı ‘Hayattan Korkma-Sacayağı’ bizleri ağlatacağa benziyor.

Yine iki dalda Altın Küre Ödülü (en iyi yardımcı erkek, en iyi senaryo) kazanmış bir film: ‘No Country For Old Men’ Aldığı ödüllere bakılırsa, kaçırmamamız gereken bir yapım. Zaten Fargo’daki gibi bir bavul paranın peşinde koşacağımız bu film, Amerika’da şuan en çok beğenilen film ve Javier Bardem senenin en iyi performansını gösteriyor. Filmi izleyen Coen fanatiklerinin gördükleri rüya kuşkusuz yönetmen oscarı olacak.

Mart ayında kaliteli korku filmleri bizleri bekliyor. ‘The Orphanage’ ve Cevapsız Arama serisinin ABD versiyonu ‘One Missed Called’ izlenebilir korku-gerilim filmleri olacak gibi. Ayrıca özellikle çocukların seveceği fantastik bir macerayı konu alan ‘The Spiderwich Chronicles’ ilgi uyandırabilir.

Mayıs ayında bir Warner Bros yapımı ‘Speed Racer’ vizyon alarak aileden kalma yarış hırsı ve mücadelesi bizleri saracak. Filmde yine LOST dizisinden tanıdığımız Matthew Fox rol alıyor ve filmin yönetmenliğini, Matrix’ten hatırlayacaksınız, Wachowski Kardeşler yapıyor. Aynı ay bir bilim kurgu çizgi roman uyarlaması olan ‘Iron Man’ hayranlarıyla buluşacak. Bu ayın sonunda çok konuşulacak bir film, Dünya genelinde pek çok izleyicisi olan bir dizinin filmi ‘Sex And The City: The Movie’ hayranlarının karşısına çıkacak.

Köpek Askerler ve Cehenneme Bir Adım gibi filmlerle kendinden söz ettiren ve bizleri korkutmayı başaran Neil Marshall bu kez ‘Doomsday’ ile adrenalinizi yükseltecek!

Altın Küre en iyi şarkı ödülünün sahibi ‘Into The West’ dramatik bir yaşam öyküsüyle bizleri etkileyecek gibi görünüyor. Aynı şekilde Cate Blanchett’e en iyi yardımcı kadın Altın Küre ödülünü kazandıran ‘I’m Not There’ izleyecekleri memnun edecek gibi. Efsane müzisyen Bob Dylan’ı filmde 6 ayrı oyuncunun canlandırması ve bunlardan birinin Blanchett olmasını da dipnot olarak ekleyelim.


2006 yapımı fakat Türkiye’de yine 2008’i bekleyen bir İrlanda filmi olan ‘Once’, müzikal romantik-drama olarak IMDb’den geçer not almış ve zaten küçük bütçeli bağımsız film için yılın en özgün, samimi ve ilham verici etiketleri yapıştırıldı bile.

Bu yıl vizyona girecek filmler arasında, benim merakla beklediğim başrolleri Oscar kraliçesi Meryl Streep ile yakışıklı ve karizmatik oyuncu biz onu 007 James Bond olarak tanıyoruz Pierce Brosnan’ın paylaştığı ‘Mamma Mia!’ çok güzel bir romantik komedi olacak.

Sarıkamış Harekatı film oluyor! İsmail Bilgin’in ‘Sarıkamış-Beyaz Hüzün’ adlı kitabından beyaz perdeye taşınacak filmde, başrolde Özcan Deniz yer alacak. Ayrıca Fikret Kuşkan ve İsmail Hacıoğlu gibi isimler de filmde rol alacak. 1914'te Sarıkamış Allahuekber Dağları’nda donarak şehit olan 90 bin askerin dramını anlatacak olan filmin Ekim ayında vizyona girmesi bekleniyor.

Ayrıca yine Disney-Pixar işbirliği olan ve iddalı olduklarını söyleyen yapımcılar ‘Wall-e’ ile animasyon dünyasında kaldıkları yerden devam edecekler.

2008 yılı serilerin devam yılı...

‘Aliens vs Predators: Requiem’ filmi ile nefes kesen mücadele kaldığı yerden devam edecek.

‘Indiana Jones and the Kingdom of the Crystal Skull’ Steven Spielberg 1980’lerde başlayan macerayı devam ettirme düşüncesinde. Yine yaşlı delikanlı diyebileceğimiz bir oyuncu Harrison Ford ve usta yönetmenimizin vazgeçemediği, genç yükselen yıldız Shia LaBeouf’un aksiyon, gizem ve macera dolu serüveni mutlaka izlenmeli.

‘The Chrocnicles of Narnia: Prince Caspian’ kötüleri yenmek için bu sefer adanın genç prensi Caspian ve güçlü Aslan’la ittifak kurulacak.

‘Son Durak 4’ sanırım henüz son durağa gelmedik!...

‘Tha Dark Knight’ kahramanımız Batman’in bu sefer ki rakibi Joker diye bilinen ve Gotham şehri sakinlerini daha önce de dehşete boğmuş bir suç dehası.

‘The Mummy: Tomb of the Dragon Emperor’ Brendan Fraser ve Jet Li ile sanırım bu kez bol bol Uzakdoğu dövüş sahneleri göreceğimiz bir Mumya filmi olacak.

‘The Incredible Hulk’ bu kez başrolde Edward Norton’un yer aldığı Yeşil Dev maceramız kaldığı yerden devam edecek.

‘Hellboy 2: Golden Army’ ile fantastik macera devam ediyor...

‘Korkunç Bir Film 5’ ile de ünlü korku filmleriyle dalga geçmeye devam edeceğiz.

‘Testere 5’ senaristler seriyi devam ettirmekte kararlı görünüyorlar.

‘Bond 22’ Daniel Craig ile devam ettirilen ve artık “klişe bir seri” haline gelen Bond filmlerinin devamı.

‘Harry Potter ve Melez Prens’ Lord Veldemort’un geçmişi ile ilgili pek çok bilinmeyen ortaya çıkarken bir yandan da Malfoy’un neyin peşinde olduğunu öğrenmeye çalışan Harry’i zor günler bekliyor olacak.

‘Madagascar: The Crate Escape’ çok sevilen ilk animasyondan sonra devamı ile bizleri eğlendirecek.

Unutmadan, Altın Küre sahibi ve Oscar’ın en büyük favorilerinden biri olan ‘Kefaret’, 22 Şubat’ta tekrar gösterime girecek...

Evet kısaca 2008’in değerlendirmesi bu. Görüldüğü gibi 2008 yılının sinema adına 2007’den daha renkli ve iyi olacağı açık. Benim umudum var, 2008’de beklentilerimiz karşılanacak. Sinemaseverler olarak 2008 yılının son günlerinde , belki tekrar bu kritiğe bakarak, geçirdiğimiz senenin değerlendirmesini yapacağız ve inanıyorum ki hiçbirimiz, geçirmiş olacağımız “2008 Sineması” için olumsuz düşüncelere kapılmayacak. Umarım hepimizin beklentileri karşılanır ve kalteli bir “2008 Sineması” geçiririz. Saygılarımla...

Teşekkür: Serkan Murat KIRIKCI

2007 Yılı Türkiye Sinema Sektörü Verileri

Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi tarafından hazırlanan "2007 Yılı Türkiye Sinema Sektörü Verileri" açıklandı. 2007 yılında vizyona giren 40′ı yerli 208′i yabancı olmak üzere toplam 248 filmin rakamsal değerlerini içeren çalışmaya göre 2007’de 29.528.296 sinemasever 231.493.480,10 YTL ödeyerek bu filmleri seyretti. Bu kapsamlı çalışmada öne çıkan bazı bilgiler şöyle:


2007’de vizyona giren yabancı filmlerin bir yıl içerisindeki toplam hasılatına göre sıralaması (YTL)

1. PIRATES OF THE CARIBBEAN: AT WORLD'S END (7.401.264,00)
2. 300 (6.384.398,00)
3. SPIDER-MAN 3 (5.671.787,00)
4. HARRY POTTER AND THE ORDER OF THE PHOENIX (5.148.846,00)
5. SHREK THE THIRD (4.879.502,00)
6. SAW IV (4.032.392,00)
7. HAPPY FEET (3.538.617,00)
8. GOLDEN COMPASS, THE (3.433.287,00)
9. TRANSFORMERS (3.227.582,00)
10. BLOOD DIAMOND (3.177.788,00)


2007’de vizyona giren yerli filmlerin bir yıl içerisindeki toplam hasılatına göre sıralaması (YTL)

1. BEYAZ MELEK (12.736.195,50)
2. KABADAYI (11.618.723,00)
3. MASKELİ BEŞLER I.R.A.K (8.593.596,00)
4. SON OSMANLI "YANDIM ALİ" (7.592.806,00)
5. ÇILGIN DERSANE (5.460.861,00)
6. MUTLULUK (4.536.942,50)
7. BEYNELMİLEL (3.141.774,50)
8. KUTSAL DAMACANA (2.992.706,50)
9. AMERİKALILAR KARADENİZ'DE 2 (2.824.914,50)
10. PARS: KİRAZ OPERASYONU (2.721.822,00)

2007’de vizyona giren bütün filmlerden en fazla seyirci toplayan 25 tanesi:

1 BEYAZ MELEK (1.702.144)
2 KABADAYI (1.485.735)
3 MASKELİ BEŞLER I.R.A.K (1.238.023)
4 SON OSMANLI "YANDIM ALİ" (1.084.448)
5 PIRATES OF THE CARIBBEAN: AT WORLD'S END (970.414)
6 300 (807.443)
7 ÇILGIN DERSANE (783.199)
8 SPIDER-MAN 3 (737.889)
9 HARRY POTTER AND THE ORDER OF THE PHOENIX (687.184)
10 SHREK THE THIRD (662.034)
11 MUTLULUK (590.054)
12 SAW IV (524.865)
13 HAPPY FEET (453.395)
14 BEYNELMİLEL (431.696)
15 GOLDEN COMPASS, THE (414.336)
16 TRANSFORMERS (409.055)
17 KUTSAL DAMACANA (405.896)
18 PARS: KİRAZ OPERASYONU (379.931)
19 AMERİKALILAR KARADENİZ'DE 2 (379.744)
20 BLOOD DIAMOND (376.623)
21 BEE MOVIE (349.175)
22 DEJA VU (345.659)
23 OCEAN'S THIRTEEN (340.425)
24 RATATOUILLE (331.332)
25 GHOST RIDER (311.683)

1990’dan bu yana en fazla izlenen yabancı filmler
01.01.1990 - 03.01.2007

1 Titanic (2.888.784)
2 Lord of the Rings: The Fellowship of the Ring, The ( 1.759.705)
3 Troy (1.692.458)
4 Matrix Reloaded, The (1.470.316)
5 Lord of the Rings: The Two Towers, The (1.459.205)
6 Sixth Sense, The (1.428.659)
7 Matrix, The (1.354.812)
8 Lord of the Rings: The Return of the King, The (1.252.640)
9 Harry Potter and the Philosopher's Stone (1.173.068)
10 Mummy, The (1.113.166)

1990’dan bu yana en fazla izlenen yerli filmler
01.01.1990 - 03.01.2007

1 Kurtlar Vadisi Irak (4.256.567)
2 G.O.R.A. (4.001.711)
3 Babam ve Oğlum (3.832.539)
4 Vizontele (3.308.320)
5 Vizontele Tuuba (2.894.802)
6 Organize İşler (2.616.660)
7 Hababam Sınıfı Askerde (2.587.824)
8 Eşkıya (2.572.287)
9 Kahpe Bizans (2.472.162)
10 Hababam Sınıfı Üçbuçuk (2.068.165)




14 Ocak 2008

65. Altın Küre Ödülleri

65. Altın Küre Ödülleri sahiplerini buldu. Oscar’dan sonra en prestijli ödüllerden biri olarak görülen Altın Küre ödülleri için bu yıl geleneksel olarak yapılanın aksine tören düzenlenmedi.

Hollywood'da senaryo yazarlarının 2 aydan uzun süredir yaptığı grev nedeniyle Altın Küre'yi kazananlar, geleneksel törenle değil, NBC televizyonu tarafından canlı yayınlanan basın toplantısında televizyon sunucuları tarafından duyuruldu.

Ödüllerin sahiplerinin açıklanması yaklaşık 30 dakika sürdü. Hiçbir oyuncu ya da yönetmen teşekkür konuşması yapmadı.

7 dalda ödüle aday gösterilen, Joe Wright'ın yönettiği ''Atonement'' filmi drama dalında en iyi film ödülünün sahibi olurken, komedi veya müzikal dalında en iyi film ''Sweeney Todd'' oldu.

Altın Küre ödüllerini kazananlar Hollywood Yabancı Basın Derneği'nin 85 kadar üyesi tarafından seçiliyor ve ödülleri kazananların çoğunlukla Oscar ödüllerini de aldıkları görülüyor.

Ödül kazanan yapım ve sanatçıların listesi şöyle:

SİNEMA


Drama dalında
-En iyi film: Atonement
-En iyi yönetmen: Julian Schnabel, (The Diving Bell and the Butterfly)
-En iyi kadın oyuncu: Julie Christie, (Away From Her)
-En iyi erkek oyuncu: Daniel Day-Lewis, (There Will Be Blood)
-En iyi yardımcı kadın oyuncu: Cate Blanchett, (I’m Not There)

-En iyi yardımcı erkek oyuncu: Javier Bardem, (No Country for Old Men)
-En iyi animasyon: Ratatouille
-En iyi senaryo: Ethan Coen ve Joel Coen, (No Country for Old Men)
-En iyi müzik: Dario Marianelli (Atonement)

-En iyi şarkı: Guaranteed (Into the Wild)
-Yabancı dilde en iyi film: The Diving Bell and the Butterfly (Fransa-ABD ortak yapımı)

MÜZİKAL VEYA KOMEDİ

-En iyi film: Sweeney Todd
-En iyi kadın oyuncu: Marion Cotillard, (La Vie En Rose)
-En iyi erkek oyuncu: Johnny Depp, (Sweeney Todd)



TELEVİZYON ÖDÜLLERİ

-En iyi drama dizisi: MadMen
-En iyi kadın oyuncu: Glenn Close, (Damages)
-En iyi erkek oyuncu: Jon Hamm, (Mad Men)


AA

"Çılgın Dersane" Sınıfta Kaldı!

Bir filmi ‘sevmeye çalışarak’ izlemenin huzursuzluğu tarif edilemez bir sıkıntı bırakıyor insanda. Öyle ki, filmi izleyeli iki gün olmasına rağmen, nerede fragmanını görsem aynı ruh haline geri dönüyorum. Herşeyden önce, okuduğunuz bu satırların bir film kritiğine ait olmadığını bilmenizi isterim. Nitekim, “Çılgın Dersane Kampta”da üzerinde düşünülecek ya da yorumlanacak hiçbir şey yok.

“Amerikan Pastası”nın (1999) yakaladığı başarıdan yola çıkarak, Türk usulü bir gençlik-komedi filmi yapmayı hedefleyen yapımcı Faruk Aksoy, Türk gençlerinin Amerikan kültürü ile beslendiği konusunda doğru bir tespitte bulunmuş ancak uygulamada Türk motiflerini devreye sokmadığı için, filmi basit bir taklitten ileri taşıyamamış. Amerikan gençlik filmlerinde izlediğimiz; garip kıyafetler giyen, sürekli bol küfürlü seks jargonu kullanan (aslında cinsellikten başka konuşacak konu bulamayan), nerede bir kız görse ağzının suyu akan, ‘teenager’ tabir edilen genç oğlanların tavırları ya da esprileri bize kısmen komik gelebilir ancak ülkemizde, eğlence dünyasında yapmadık iş bırakmayıp (buzda kaymak, “Jackass” benzeri programlarda cesur(!) hareketler sergilemek, bilumum dizilerde oynamak, vb.), her dakika ekranda göründükleri için bize ‘tanıdık’ gelen insanların, söz konusu Amerikan esprilerinin Türkçe versiyonlarını dillendirmeleri, rahatsız edici bir yapaylık katmış ‘Çılgın Dersane Kampta’ya...

Gençlerin yalnızca ‘seks’ odaklı bir düşünce sistemine sahip oldukları görüşüne destek veren replikler ve bu durumdan hiç de rahatsız olmadıkları aşikar olan “Çılgın Dersane” kızlarının vücutlarını sergilemek ve dişiliklerini ‘sonuna kadar’ kullanmak konusundaki gayretleri; özgürlük ve terbiyesizlik arasındaki sınırı aşarak, filmin tadını kaçırmış. Filmde göz kamaştıran güzelliğe sahip kızlar ya da kusursuz vücutlu erkekler rol almış olsa “hadi neyse” diyeceğiz ancak kadrodaki oyuncuların hiçbiri bu özelliklere sahip olmadığı için, seyirci çekmek gayesiyle kullanılan ‘çıplaklık’ unsurunun da işe yaramadığını söylemek gerek.

Tanıtımlarında “dans, eğlence ve aksiyon devam ediyor” sloganını öne çıkaran filmde, uzaylı türkücü Mustafa Topaloğlu’nun, Alp Kırşan ve Okan Karacan gibi oyunculardan oluşan, kadın kılığına girmiş dansçılar eşliğinde seslendirdiği “I’m sexy Mustafa” (Ben seksi Mustafa’yım) şarkısındaki performans haricinde, dans namına birşey bulmak mümkün değil. Birbirinin kafasından aşağı ketçap sıkmanın verdiği zevkle kendinden geçen “Çılgın Dersane” öğrencilerinin tadına doyamadığı yemek savaşları, kaybeden takımın topluca çekilen el hareketine maruz kaldığı yarışlar, Okan Karacan’ın ‘bir marifetmiş gibi’ sergilediği göbeği, kızların bitmek bilmeyen göğüs ve kalça şovları ve “Sakar” rolündeki Alp Kırşan’ın her dakika kafasını bir yere çarpması gibi kareler filmin “eğlendirici ve komik” olduğu zannedilen sahneleri arasında...Dersaneyi batırmak isteyen kötü güçlerin, birbirine sevgiyle bağlı öğrencilerin arasında sorun doğurmak için, sahte öğrenciler aracılığıyla uyguladığı planlar ise filmin aksiyon unsurları olarak sunuluyor önümüze. Kadroya dahil olan Sibel Tüzün ve Berksan’ın “benim burada ne işim var” diyen gözlerle canlandırdıkları rolleri ise, kariyerleri adına büyük bir hata bence...

‘Eğlencelik’ filmlerde, sürükleyici bir olay örgüsü, nitelikli replikler ya da ödüllük performanslar aramak yanlış elbette ki. Filme bu artıları sağlayabilecek vasıflara sahip oyuncuların seçilmediğini de biliyoruz. Gerek yapımcılar, gerek oyuncular filmin ‘sanatsal bir iddiasının’ olmadığının altını çiziyorlar zaten. Ancak sorun şu ki; ‘Çılgın Dersane Kampta’, kendinden bekleneni de veremiyor izleyiciye. Filmin tek misyonu olan ‘eğlendirmek’ adına da sonuç ne yazık ki başarısız!

Serkan TAVŞANOĞLU

12 Ocak 2008

Orta Dünya Kapılarını Yeniden Açıyor: Hobbit

Dünya genelinde milyonlarca hayranı olan ve J. R. R. Tolkien’in romanından uyarlanan, fantastik sinemanın destansı üçlemesi Yüzüklerin Efendisi’nin yönetmeni Peter Jackson, yine bir J. R. R. Tolkien kitabı uyarlaması olan “Hobbit” filmlerinin yapımcılığını üstlenecek.

Jackson'ın, Fran Walsh'la birlikte yapımcılığını üstlendiği ve iki seri halinde çekilecek olan fantastik filmin Kuzey Amerika Haklarını MGM, uluslararası haklarını ise New Line şirketi satın aldı.

Yönetmen koltuğuna kimin oturacağı ise henüz belli olmadı. Fakat projenin yönetmen adayları arasında Sam Raimi (Örümcek Adam), Guillermo Del Toro (Pan’ın Labirenti) ve Alfonso Cuaron (Son Umut) gibi isimler geçiyor.

New Line şirketinin sözcüsü, 2009'da çekimlerine aynı anda başlanacak filmlerin ilkinin 2010, ikincisinin de 2011'de gösterime girmesinin planlandığını söyledi.

Milyonlarca Yüzüklerin Efendisi hayranının, yıllardır Orta Dünya’ya geri dönme hayaliyle yanıp tutuştuğunu belirten Peter Jackson, tüm hayranlarına sabretmeleri gerektiğini ve yakında Orta Dünya’daki dostlarımıza yeniden kavuşacağımızı söylüyor.

9 Ocak 2008

'Sinemalar.Com' 2007’nin En İyi Filmlerini Seçti

18 Aralık 2007'de başlayan ‘2007'nin En İyi Filmleri Oylaması’ 7 Ocak 2008 Pazartesi akşamı sona erdi. Sadece hesaplarını aktive etmiş Sinemalar.com kullanıcılarının katılabildiği yarışmada 5337 kişi oy kullandı. Oylama sonucunda; 2007’nin en iyi yerli filmi %35’lik oy oranı ile “Beyaz Melek”, en iyi yabancı filmi ise %20.44’lük oy oranı ile “300 Spartalı” olarak belirlendi. Sonuçlar şöyle:

En İyi Yerli Film:

1. Beyaz Melek
2. Kabadayı
3. Mutluluk
4. Son Osmanlı: Yandım Ali
5. Yaşamın Kıyısında


En İyi Yabancı Film:

1. 300 Spartalı
2. Karayip Korsanları: Dünyanın Sonu
3. Testere 4
4. Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı
5. Kanlı Elmas


8 Ocak 2008

'Altın Küre' Ödül Töreni İptal Edildi


Altın Küre organizatörleri başkanı Jorge Camara, bu yıl 13 ocaktaki ödül töreninin yapılmayacağını ve bundan büyük üzüntü duyduklarını açıkladı.

Hollywood senaryo yazarlarının yaklaşık 2 aydır yaptığı grev, Oscar'dan sonra en prestijli ödül törenlerinden biri olan Altın Küre'yi iptal ettirdi.

Altın Küre’yi kazananlar, geleneksel tören ve yemek yerine NBC televizyonu tarafından canlı yayınlanacak 1 saatlik basın toplantısı aracılığıyla gelecek hafta duyurulacak.

Senaristlerden sonra aktörlerin de töreni boykot etmeye karar vermesinin ardından 13 Ocakt’a yapılması planlanan Altın Küre ödül töreni iptal edilirken, Oscarların geleceği de belirsizliğini koruyor.

Kasım ayı başından bu yana grevde olan Hollywood senaristleri, internet ve diğer medya satışlarından elde edilen kârdan daha fazla pay istiyor.

8 haftadır süren grev yüzünden birçok televizyon dizisi askıya alındı, bazı film projeleri ertelendi.

Senaristlerin başlattığı grev Altın Küre ödül törenini de sekteye uğrattı. Kırmızı halı üzerindeki yıldızlar geçidi bu yıl sönük geçecek; çünkü Hollywood Aktörler Birliği senaristlerin grevine destek verip üyelerinin ödül törenini boykot edeceğini açıkladı.

Yazarların 2 ayı aşkın bir süredir sürdürdüğü grevin ekonomik bilançosunun 700 milyon doları bulduğu tahmin ediliyor. 1988'de ise 22 hafta süren senaristler grevi film endüstrisine tam 500 milyon dolara mal olmuştu.

Uzun süredir grevde olan Hollywood yazarlarıyla ilk anlaşma yapıldı. Amerika Yazarlar Birliği ile Tom Cruise'un yapım firması United Artists Films arasında dün anlaşmaya varıldı ve işbaşı yapıldı. Anlaşmanın içeriği hakkında bir açıklama yapılmadı. Diğer stüdyolardaki grevler ise sürüyor.

AA