17 Haziran 2012

Zoom Yönetmen: Yılmaz Güney

Türk Sinemasının Çirkin Kralı


Kimdir… Sardunyayı yasemini,
Yasemini ve hanımelini sevmeyen
Kimdir…  Gülfidanlarını kıran
Akşam seflarına saldıran
Kimdir… İncir kuşlarını
Kumruları yok sayan
Kimdir… Erik ağaçlarından
Kiraz ağaçlarından
O ağaçların çiçek açmalarından korkan kim…
Yılmaz Güney

Türk sinemasının en önemli sanatçılarından biri olan “Çirkin Kral” lakaplı Yılmaz Güney yoksul bir ailenin çocuğu olarak 1937 yılında dünyaya gelir.

Çocukluğu Kürtçe çalınan şarkılar, masallar ve babasının çaldığı sazla geçer. Ortaokul ve lise yıllarında ise gazete, gazoz satıcılığı, çıraklık, pamuk işçiliği, arabacılık gibi işlerde çalışarak hayat tecrübesi kazanır. O sırada da öyküler yazıyordur.

14 yaşında film dağıtım şirketlerinde çalışmasıyla birlikte sinemayla tanışır. Siyasi görüşü ise 17 yaşlarında oluşur. Nazım Hikmet’in şiirlerinden etkilenir ve sosyalizmle tanışır.

Üniversite yıllarında ise ilk olarak Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne gider; ama sinema çevresinden uzak kalmak istemeyen Yılmaz Güney İstanbul’a gelir, orada İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne  kaydolur.

İstanbul’da kaldığı süre zarfınca Atıf Yılmaz ile tanışır onun asistanlığını yapar. Daha sonra Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Bu Vatanın Çocukları” ve “Alageyik” filmlerini hem yazar hem de başrolü oynar. Böylece Yılmaz Güney oyunculuğa da adım atmış olur.

“Üç bilinmeyenli eşitsizlik sistemleri” adlı hikayesini 1956 yılında yazar ve bu hikayeyi yazmasıyla birlikte 1961 yılında hapis ve sürgün cezası alır. Bu hikaye ile Yılmaz Güney hapishaneyle tanışır.

Cezası bittikten sonra Ferit Ceyhan’ın yönettiği “İkisi de Cesurdu” adlı filmin hem başrolünü oynar hem senaryosunu yazar. Bundan sonraki yıllarda ise Yılmaz Güney büyük yükselişe geçer ve “Çirkin Kral” lakabını alır.

Yılmaz Güney Türk sineması tarihi boyunca birçok önemli filme imza atar. 1970 yılında çektiği “Umut” filmi Türk sinemasının dönüm noktasıdır. Daha sonrasında ise kendi görüşünde Anadolu yaşayışını ve gerçeklerini anlatan önemli filmler çekmiştir. En önemlisi ise  Şerif Gönen ile birlikte  yönettikleri ve kendisinin hem senaristliğini hem de yapımcılığını üstlendiği 1982 yılında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülü alan “Yol” filmidir. Bu filmin bir önemli yanı ise Yılmaz Güney’in dünyaya adını duyurmasıdır.

1972 yılında “devrimcilere yardım ve yataklık” suçundan iki yıl hapis yattı. İki sene hapis yattıktan sonra 1974 yılında “Endişe” filminin çekimleri sırasında bir gazinoda ilçe yargıcı Sefa Mutlu’yu öldürmesi yüzünden 25 Ekim’de Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanır ve 1976 yılında 19 yıl hapis cezasına çarptırılır.

Sinemaya tutkusu cezaevinde de sürer. Hapishane yıllarında “Güney” adında bir kültür sanat dergisi çıkarır, ama sıkı yönetim nedeniyle yasaklanır ve yazılarından dolayı onlarca dava açılır ve 100 yıl ceza sistemiyle yargılanır. Yargı süreci devam ederken Yılmaz Güney Isparta Cezaevi’nden bir günlük izinle çıkar ama geri dönmez ve Fransa’ya kaçar.

Fransa’ya gittiğinde Yol filminin yeni kurgusunu yapar ve aynı yıl Cannes Film Festivali’nde ödül alır. Yaptığı filmlerle adını duyuran sanatçımız Fransa’da hükümetin verdiği destekle hapishane yıllarını anlattığı “Duvar” filmini çeker. 1984 yılında ise mide kanserinden ölür.

Mezarı halen Paris Péra Lachaise mezarlığındadır.

Yılmaz Güney Türk sineması için önemli bir isimdir. Yaptığı bir çok filmle yurt içi ve yurt dışında ödül almıştır. Bu filmlerden en bilinenleri Yol, Sürü, Umutsuzlar, Ağıt, Umut ve daha bir çokları…

Umut filmi Türk sineması için bir dönüm noktası kabul edilir. Güney bu filmin yönetmenliğini, senaristliğini, yapımcılığını ve başrolünü üstlenmiştir. Faytonculuk yapan bir adamın atı ölür. Geçimini o atla sağlamaktadır, ama daha sonraları  ise kısa yoldan para kazanmaya başlar ve define peşinde koşar. Film ilk zamanlarında birçok nedenden dolayı yasaklanmıştı.

Yılmaz’ın Yolu: Çok Güzel Bir Sergi

Genç sinema severler için Caddebostan Kültür Merkezi’nde yapılan Yılmaz Güney’in sergisindeydim. Halkımızın beğenisine sunulan bu sergide Yılmaz Güney’in  hayatı ve hapishane yılları ele alınmış.

Bunun dışında başarılarını, aile fotoğraflarını, eşi Fatma Güney’e yazdığı mektup, ödülleri, Cannes Film Fesivali’nde giydiği kıyafeti ve daktilosuna kadar her şeyi görebilirsiniz. Kısacası, Çirkin Kralımızı tüm yönleriyle ele almış sergiydi.

Güney’in daktilosu

Cannes’de Giydiği Kıyafet

Ödülleri

Aile hayatı

Delikanlılık yılları, annesi – babası, askerlik yılları

Yazar: Murat Boncuk

0 yorum: