"Hepimiz nar taneleri gibi birbirinden ayrıyız: Hem çok benzeriz, hem de çok farklıyız. Ama açılmamış bir bütün nar gibiyiz aynı zamanda."
31. İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilen ulusal kategoride yarışan “Nar” filmi merakla beklediklerimin arasındaydı.
Atlas sinemasında seyircilerini ağırlayan film nar tanelerinin parçalanarak dağılışını gösteren güzel bir açılış yapıyor. Nar bir kadının kendi adaletinin peşine düşüşünü ve dört farklı insanları bir evde yarım gün gibi kısa bir sürede kurguluyor.
Yönetmenliğini Ümit Ünal’ın yaptığı filmde, başrolleri Ferzan Özpetek’in vazgeçmediği oyunculardan Serra Yılmaz, Erdem Akakçe, İdil Fırat ve İrem Altuğ paylaşıyor.
Ümit Önal’ın önceki çalışmalarından olan “9” ve “Ara” filmlerinde olduğu gibi bu filmde de kısıtlı mekan ve kısıtlı oyuncular içinde çekilmiş. Film gerilim ve kasvetli ortamı yaratmada hiç sıkıntı yaşamamış, hatta film izleyeni germeyi de başarmıştır.
Filmde dört farklı insanın -doktorun, oyuncunun, kapıcının ve falcının- hayatlarını ve yaşayış biçimlerini sorguluyor. Aynı şehirde yaşayan farklı tabaka insanları bir araya getirmiş ve onları kendi aralarında çatıştırmış.
Filmde yan hikayelerden bir tanesi kapıcının (Erdem Akakçe) çocukken yaşadığı deli bir kızla ilişkisi tatminkar bir sonuca bağlanmıyor, yan hikayeyi filmin bitimine kadar götürmüyor. Hemen merakımız sönüyor ve bu sefer ana hikayeye odaklanıyoruz.
Oyunculuklar iyi, Erdem Akakçe güzel bir şive yapmış. Serra Yılmaz ise rolü gayet güzel tabi, film başlarında rolüne biraz donuk başlasa da sonraları açılıyor ve bizi germeye başlıyor. O masum sıradan bir falcı kadından ürkmeye başlıyoruz.
Filmdeki karakterlerin sosyal rollerine ve yaşam tarzlarına göre değerlendirirsek eğer; Falcı Asuman (Serra Yılmaz) varoş yaşamın insanı olmakla beraber hayatı ev, kadın programları, dedikodular, aile ve çocuklar üzerine geçen sosyetelere fal baktırarak para kazanan birey, Kapıcı Mustafa (Erdem Akakçe) köyden kente “Şehrin taşı toprağı altın” diyerek İstanbul’a gelen ve yaşamını sürdürmek için kapıcılık yapan saf, sadık bir birey. Deniz (İrem Altuğ) karakteri ise kaliteli ve refah bir yaşam süren, yedirilen, giydirilen, kültürlü, okumuş, tiyatro oyuncusu olmaya çalışan bir öğrenci. Doktor Sema (İdil Fırat) ise kapitalizmi temsil eden bir çalışan, büyük paralar kazanan, itibarı, sosyal statüsü yüksek, kaliteli yaşam süren, yediren, giydiren, gezdiren bir bireyi temsil ediyor.
Ümit Ünal bahsettiğim şekilde bütün bu karakterleri tek bir çatı altında toplamış. Vicdanı, yaşamı, hayatın düzenini ve asıl teması olan adaleti sorgulamış. Kısıtlı mekanlarda geçtiği için derdini, imgelere değil de diyaloglara dökmüş.
Filmle ilgili en çok sorulan soru ise filmin sonunun ne anlama geldiğidir. Filmin sonunu bize kapalı bir şekilde aktarmış. Keşke filmi de anlatmak isteneni de biraz daha kapalı anlatsaydı çok daha güzel olabilirdi. Üstüne basa basa adaleti sorgulamış; ama yine de beğenerek izlediğim bir film oldu.
Filmin sonunu yorumlamadan önce; bu sefer Falcı Asuman olan Serra Yılmaz karakteri ile Deniz karakteri İrem Altuğ yer değiştiriyor. Serra Yılmaz Deniz karakterinin statüsünde İrem Altuğ ise Serra Yılmaz’ın falcı statüsünde ve olaylar en başından bir daha yaşanmaya başlıyor, tabi sonuna kadar değil. Bence burada anlatılmak istenen en önemli fikir “Deniz karakteri falcı olsaydı Adalet karşısında ki tutumu ne olurdu?” sorusuna cevap vermek.
Yazar: Murat Boncuk
0 yorum:
Yorum Gönder