14 Nisan 2012

New York New York: De Niro’nun Kanı Kaynıyor

31. İstanbul Film Festivali tüm heyecanıyla ve güzel filmleri ile devam ederken ben de festival kapsamında, usta yönetmen Martin Scorsese’nin “New York New York” adlı filmini izleme fırsatı buldum.

Filme yoğun bir ilgi vardı. Dev gibi salonda ve kocaman perde de izlediğim film, nostaljiyi tüm içtenlikle hissettirdi bana.

New York New York, başrollerini Robert De Niro ve Liza Minnelli’nin üstlendiği 4 dalda Altın Küre’ye aday gösterilen, yönetmenin doğduğu yer olan New York City’de geçen bir müzikal, komedi filmidir.

Gösterildiği dönemde gişede iyi bir başarı elde edememesine rağmen zaman geçtikçe değeri anlaşılan ve eskimeyecek bir filmdir.

Scorsese mafya temalı filmleri kullanılan kalıplardan yola çıkarak bize keyifli bir izlenim sunmuştur. Bu kalıplardan bahsedecek olursak; ünü çıkmamış bir adam zamanla pis işlere bulaşır, işinde yükselir ve yükselmeye devam eder. Birine gönlünü kaptırır. Ona kur yapar. Sonrasında flört etmeye başlarlar ve ilişkileri ilerler. Sonra da  evlenirler. Bu esnada yaşamında ve içinde çatışmalar ve sıkıntılar yaşar. Sonra eşinden ayrılır ve kahramanımız kötü sona doğru yol alır.

Genelde mafya temalı filmlerde bu tarz kalıplara rastlarız; ama bu filmde anlattıklarıma benzer öğelerden bahsedecek olursak; tanınmamış bir müzisyen ve aşık olduğu kız, kızla flört edişi ve ona kur yapışı, bir yuva kurmaları, yükselişleri ve kendi içlerinde ve işlerinde yaşadığı problemler; sadece sonu ölümle değil, ayrılıkla bitiyor.

Filmde komedi unsuru daha ağır basmış, özellikle Robert De Niro’yu böyle kanı kaynayarak görmek çok güzel. Lize Minnelli’ye kur yapışı başlarda aralarında yaşanan sıcak ilişki, diyaloglar ve hepsi sizi güldürmeyi başarıyor. Filmin sonlarına gelince draması daha ağır basıyor.

Tüm bunları toparladığımızda ortaya çok güzel  bir müzikal ortaya çıkıyor. Filmden çıktığınızda aklınızda Lize Minnelli’nin söylediği New York New York şarkısının melodisi aklınızda kalıyor.

Bir de söylemden geçemeyeceğim; Robert De Niro’nun bir lamba altında saksafon çalması ve iki kişinin metroda dans edişi bence tadından yenmeyecek cinsten…

Faust filminden sonra New York New York’u görmek ve müzikal dünyayı tatmak bana ilaç gibi geldi.

0 yorum: