31. İstanbul Film Festivali kapsamında gösterime giren filmlerden biri olan Fransız-İranlı animatör, senarist ve yönetmen Marjane Satrapi ile Vincent Paronnaud filmi “Azrail’i Beklerken (Poulet aux Prunes / Chicken with Plums)”, dünya çapında ünlü keman virtüözü Nasser Ali’nin kemanının kırılmasıyla ölmeye karar verişini ve ölümü bekleme sürecinde Nasser’in çocukluğundan itibaren anılarını tekrar yaşayışını konu alıyor. 2008 yılında Akademi tarafından aday gösterilen ve bir genç kızın 1979 İslam devrimi dönemindeki otobiyografik öyküsünü konu alan, yönetmen Satrapi’nin ilk yapımı “Persepolis” adlı film sayesinde, sanatçı zaten takdir kazanmıştı. Satrapi ile Paronnaud ortak çalışması olan “Azrail’i Beklerken”, bu başarıların devamının geleceğine dair bir gösterge niteliğinde.
Ünlü kemancı Nasser Ali rolünde izlediğimiz Mathieu Amalric, hem bozuk kemanı hem de gençlik aşkı (Golshifteh Farahani) dolayısıyla yastadır. Ne şekilde ölmesi gerektiğini düşünürken birden bire kendisini sadece yatağında uzanıp, ölümün kendine gelmesine beklerken bulur. Ölüm meleği Azrail’in gelip canını alması kalmıştır geriye…
Yönetmenler Satrapi ve Paronnaud, rengarenk masal tadındaki filmlerini, geçmişi gösteren rüya kesitleri, sevimli ara sahneler ve güçlü oyunculuklarla taçlandırmışlar. Ali’ye gerçek aşkla bağlı karısı (Maria de Medeiros) ve tapılası sevimli çocukları sayesinde, Nasser Ali’nin sorumluluktan uzak günlük hayatı sihirli bir hal alıyor. Örneğin Ali ve kızının kukla bebekleri izlediği sahnede, kuklaları gerçek konuşan bebek zanneden küçük kızına bunun aksini ispat eden ve kızının hayallerini yıkan bir baba olarak Nasser Ali’nin, hayattan beklentisinin kalmadığı çıkarımını yapmak, ve dolayısıyla ölmeye bu denli kolay karar verişinin sebebini anlamak çok da zor değil. Ayrıca bu noktada Ali’nin oğlunun (Cyrus), sevimliliği ile filmi ciddi anlamda zenginleştirdiğini, samimileştirdiğini vurgulamak isterim.
Özetle “Azrail’i Beklerken”, oyuncu kadrosu sayesinde gerçekten de reddedilemez bir büyü yaratıyor. Özellikle öne çıkan sahneler, ölüm meleğinin ziyaretleri ve gerçekleşen diyaloglar olsa gerek. Hele final sahnesi ile, o çok samimi bulduğunuz film, bir anda talihsiz aşk sahneleriyle kalbinizi incitebiliyor. Ancak kaygı duymaya gerek yok, sihir bozulmuyor, aksine daha da etkili hal alıyor.
0 yorum:
Yorum Gönder