11 Nisan 2012

Faust: Sokurov’un Yorumuyla Yeniden

Bilindiği üzere Faust, Johann Wolfgang Von Goethe’nin en ünlü eseridir. Neredeyse tüm yaşamı boyunca bu eser üzerinde yoğunlaşmıştır. On sekiz yaşında bu eseri yazmaya başlayan Goethe eserini, 1830’da Faust 1 ve 1832’de Faust 2 olmak üzere 2 cilt halinde yazarak 83 yaşında ölümünden kısa bir süre önce bitirir.

Faust, 19. yüzyılın en önemli düşünürü ve bilim insanıdır. Hayatı boyunca kendini çalışmalarına adamıştır. Faust zaman ilerledikçe kendisiyle bir iç çatışma yaşar; hayatını çalışmalarına ve teorilerine harcadığı için yaşamın edebi zevklerinden yararlanamamıştır. Bunun üzerine Faust yaşamın edebi zevklerinden yararlanmak için ruhunu şeytana satmak için bir anlaşma yapar ve şeytan Gretchen olarak adlandırılan genç Margarete ile olan aşkı için ona yardım eder. Yönetmen hikayenin ana konusunu işlemiştir bu filmde.

31. İstanbul Film Festivali kapmasamında izleme fırsatı bulduğum “Faust”, daha önce 1994 yılında Jan Svankmajer tarafından çekilen bu eser, Alexander Sokurov’un yorumuyla tekrar beyaz perdeye dönüyor. Tüm sinefiller gibi ben de merakle bekliyordum bu filmi.

Film, Dr. Faust’un hayat hikayesine, ruhunu şeytana satışına, Gretchen ile olan aşkına odaklanıyor. Başrollerini Johannes Zeiler, Anton Adasinskiy ve Isolda Dychauk paylaşıyor. Filmin içeriğine değinecek olursak; film güzel bir otopsi sahnesiyle açılışını yapıyor. Dr. Faust yardımcısıyla beraber insan ruhu ve bedeni ile ilgili derin bir tartışmaya giriyor. Anlıyoruz ki film bizi bir tempoya sokacak. Bunlar olurken de  hayata dair felsefi bilgiler edineceğiz; ama öyle olmuyor. Tam tersine filmin üzerine bir ağırlık çöküyor ve hiç kalkmıyor. Yavaş bir tempoda ilerliyor hazmedilmesi zor bir film oluyor. Bir de filmde geniş bir çekim alanı var; ama bunu bize hissettiremiyor ve ister istemez sıkılıyorsun. Bunun sebebi de olayın bir kasaba etrafında dönüp dolaştığını bildiğin için ve aynı yerleri birden fazla kez gördüğün zaman bunu hepten hissediyorsun . Şeytan ile Faust kasaba etrafında dolaşıp insanlığa ve hayata dair felsefe yapıyorlar, o sırada da Faust hikayesi yavaş bir biçimde gelişiyor. İlk başta hanımların bulunduğu kaplıcaya giriyorlar. Daha sonrasında Faust orada Gretchen’i görüp aşık oluyor ve şeytanla birlikte Gretchen’in peşine takılıyor. Zaman ilerledikçe  peşinden takılmayı bırakıp ikili bir meyhaneye giriyor. Orada çıkan tartışmada Faust yanlışlıkla Gretchen’in abisini öldürür. Abisi ise cephede savaşan bir askerdir; ama Faust ilk başta öldürdüğü  kişinin Gretchen’in abisi olduğundan haberdar değildir. Daha sonra Gretchen’in abisi olduğunu öğrenen Faust yaptığından suçluluk duyar ve Gretchen’in gözüne girmek için şeytandan yardım ister. Şeytan, Faust’a yardım eder. Faust Gretchen’in ailesine para yardımı yapar, o esnada Faust ile Gretchen yakınlaşırlar. Aralarında yaşanan ise sıcak romantik bir aşk değildir. Tam tersi soğuk, mesefeli ve şehvet duygusu taşıyan bir ilişkidir. Zaten zaman ilerledikçe Gretchen’in yaşadığı şehvet duygusunu hissediyorsunuz. Bir de  film kasabadaki insanları tek taraflı olarak ve kibir, kıskançlık, şehvet, iki yüzlülük gibi taraflarını ele almış.

Bu yaşananlardan sonra Faust  Gretchen’le bir gece geçirmek için şeytanla bir anlaşma yapar; ruhunu ona satar. Film hikayenin konusunu oluşturuna kadar bu evrelerden geçiyor. Ruhunu şeytana sattıktan sonraki kısımda ise minimalist fantastik daha ağır basıyor. Filmin bu kısımları cidden hoşuma gitti. Filmin bir artısı doğal mekanlar üzerinde yapılan çekimler (ormanlık alanlar, dağlık alanlar, gayzerler).

Genel olarak önceden belirttiğim üzere Faust ağır işleyen zor bir film; eğer “sabredebilirim ve sonunu getirebileceğimi düşünüyorum” derseniz bu filmi izleyin. Tam tersini düşünüyorsunuz eğer, festivalde siz sinema severlerin damak tadına uygun daha bir çok film var.
Ayrıca filmin Venedik Film Festivali’nde “Altın Aslan” ödülü aldığınıda hatırlatayım sizlere.

0 yorum: