24 Eylül 2010

Öyleyse Anlat İstanbul!

Yalan söyleyen masallar mıydı ki her şeyi böyle güzel kılan. Yoksa yalan söyleyen masalları okuyan anlatanlar mıydı ki onları bu kadar güzel tasvir eden. Yoksa asıl yalancılar bizler miydik ki bu masallara da masalları okuyanlara da kendimizi kandırarak inanan…

Pamuk prenses uğraşmıyor artık cüceleriyle de güzel olmasının başına getirdikleriyle de… Uyuyan güzel cesaret edemiyor artık gözünü bile yummaya. Kırmızı başlıklı kız düşünmüyor artık bunak ninesine kurabiye götürmeyi. Ve külkedisinden korkuyor artık üvey annesi ve kız kardeşleri. Çünkü hepsi taşı toprağı altın olan, hayaller ülkesi olan, kocaman olan  gerçek! İstanbul’dalar ve tanıştılar…

İstanbul... Ve şimdi haykırıyor İstanbul. Artık dayanamıyor gördüklerini görmemezlikten gelmeye… Gücü yok artık duyduklarına kulak tıkamaya. Dayanmıyor yüreği olanlara ama elinden de bir şey gelmiyor… O halde hamle yapma sırası bende, bizde, İstanbul’u bu hale getirenlerde… Öyleyse Anlat İstanbul! Belki yine gelmez elimden bir şey ama sana yapılanları duymakla sızlar belki vicdanım… Anlat İstanbul gördüklerimi, duyduklarımı, her yerde her köşede her sayfada satır satır okuduklarımı. Bir de sen haykır bana… Anlat İstanbul hadi!

Hala izlendiğinde etki bırakan mükemmel bir film. Görülmeye değer...

0 yorum: