16 Aralık 2007

Beowulf, Senin Elin Kanar Mı?


Hayatımız 'kahramanımızı' aramakla geçiyor. Birgün çıkıyor karşımıza o herşeyi değiştirmesini, güzelleştirmesini beklediğimiz 'kurtarıcımız'. Ancak çok geçmeden anlıyoruz ki; gözümüzde büyüttüğümüz, yücelttiğimiz hatta varlığından ötürü şükrettiğimiz bu 'kahraman'; aslında hataları, zaafları, kusurları olan; sadece biraz daha güçlü görünen ya da öyle görünmeye çalışan, bizim gibi biri...İşte Ölümsüz Savaşçı Beowulf'un hikayesi tam bu eksende gelişiyor.


Hangi dile, hangi kültüre ait olursa olsun, kahramanlık hikayeleri genelde birbirine benzer aslında. Ancak; güçlü, cesur ve inançlı olmak, halkı için kendini feda etmek gibi klişe temaların dışında, anlatmak istediği başka şeyler var Beowulf'un. Film, hop oturtup hop kaldıran, aksiyon dolu sahneleri ile izleyenlere sadece keyifli bir seyir vadetmekle kalmıyor; vurguladığı manevi değerler ile de benzerlerinden ayrılıyor.

Korkusuz ve güçlü savaşçı Beowulf; lanetlenmiş Kral Hrothgar ve halkını, canavar Grendel'in vahşetinden ve annesinin lanetinden kurtarmak için; batı edebiyatında 'ana rahmi' olarak yorumlanan denizin getirdiği bir kurtarıcı edasıyla, karaya adım attığı ilk gece, Grendel ile hiçbir silah kullanmadan, çırılçıplak savaşıyor ve aksiyonu bol sahneler sonrasında onu alt etmeyi başarıyor. Mutlu sona ulaşıldığını zannettiğimiz bu zafer sahneleri, aslında Beowulf'un esas savaşının başlangıcı oluyor.

Grendel gibi dev bir yaratığı yerle bir eden bu cesur savaşçı; zaaflarına yenik düşerek; Angelina Jolie'nin canlandırdığı hali ile pek bir seksi görünen; Grendel'in şehvetli annesinin davetkar oyunlarına kanıyor ve Kral Hrothgar'ın yıllar önce işlediği aynı hata yüzünden hayatını mahveden lanet bu defa Beowulf'a musallat oluyor. Kral Hrothgar, lanetten kurtulmanın verdiği huzurla, belki de hayatında ilk defa rahat bir nefes alıp, kendini uçurumdan aşağı denize bırakarak, ana rahmine geri dönüyor...Yaşasın yeni kralımız Beowulf!

Beowulf, kral olarak geçireceği ömrü boyunca peşini bırakmayacak lanete sebep olan 'kadın zaafı' ile barışık bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Başlarda gönlünü kaptırdığı, kendisine hediye edilen Kraliçe'nin dışında, genç bir sevgilisi de olan sadakatsiz kahramanımız, tabir-i caizse uslanmak bilmiyor. Dağları taşları delip geçecek güce sahip olduğuna inanan Beowulf'un; hiç çekinmeden, adeta doğru olduğuna inanarak söylediği yalanlar ve zamanla haddini aşıp 'kibir' derecesine yükselen özgüveni; bir halkı kurtarmayı başaran kahramanımızın kendi sonunu hazırlayan insani kusurları olarak göze çarpıyor. Hikayenin sonuna doğru, hatasını itiraf edecek hatta 'bu defa başaramayacağını' düşünecek kadar alçakgönüllü bir tablo çizen ölümsüz savaşçı Beowulf; insanoğlunun, hangi statüde olursa olsun, hata yapabileceğini, başarısız olabileceğini ve ismi çağlar boyunca yaşasa da, diğerleri gibi 'ölümlü' olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor. Bu açıdan Beowulf, tüm zamanlara hitap eden öğretileri ile eşsiz bir ibret hikayesi olarak değerlendirilebilir.

Okulda, İngiliz edebiyatının anonim eserlerinden biri olan Beowulf Destanı'nı incelerken; Beowulf'u Ray Winstone kadar yakışıklı ya da Grendel'in annesini Angelina Jolie kadar güzel hayal etmemiştim doğrusu. Beowulf'un sinema uyarlamasının en başta oyuncu kadrosu ile dikkat çekmeyi başardığı ortada. Üstelik oyuncuların, hikayenin efsanevi ve tarihi dokusunu zedelemeyen performansları ile takdire değer bir iş çıkarttıklarını da belirtmek gerek.

Filmin üç boyutlu olarak gösterildiği dev salonda; 3D teknolojisi sayesinde Grendel'a atılan mızraklar üzerimize geliyormuş gibi hissederken, kaç kişi yukarıda yazılanları düşündü, bilemiyorum...


Serkan TAVŞANOĞLU

0 yorum: