7 Aralık 2008

Röportaj: Atilla Dorsay

Sinemalar.com’un internet sponsorluğunu üstlendiği 3. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali'nden özel Atilla Dorsay röportajı:


Sinemalar.com: Sinema eleştirmenliği konusunda duayen bir isim olarak, Türk sinemasında yaşanan hareketliliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Atilla Dorsay: Yaşlı dememek için “duayen” diyorsun, “duayen” daha kibar bir sözcük tabii! Türk sinemasındaki bu atılımı çok iyi buluyorum. Birçok şeyin biraraya gelmesiyle oluşan bir trend bu, sadece bir nedene bağlanamaz. Çok kabaca söylemek gerekirse; Türkiye’nin dünyada siyasi ve ekonomik açıdan oynamaya başladığı önemli rol, İstanbul’un birdenbire çok gözde bir kent haline gelmesi ve Türkiye’de kendi kültürümüze ve tarihimize olan ilginin artması gibi nedenler biraraya gelince ve biraz da rastlantısal olarak, çok yetenekli bir yeni kuşak o sırada iş başına geçince; Türk sineması adına güzel gelişmeler yaşandı. Bu aynı zamanda eski Yeşilçam’dan da bir kopuş anlamına geliyor bence. Genç Türk sineması daha çok Avrupa sinemasından esinleniyor.

Bu hareketliliği bir trend olarak yorumladınız. Trendler geçici olur. Azalacağını mı düşünüyorsunuz bu ilginin?

Onu bilemiyorum. 15 sene önce İran sineması çok gözdeydi ama geçti. Neden geçti? Çünkü önce kendi ülkesinde izlenmiyordu o filmler. Ama bizde çok izleniyor kendi filmlerimiz. Bence bir ulusal sinemanın başarısının devamlı olması için, kendi halkı tarafından da izlenmesi lazım. İran sinemasının karşılaştığı sorunlardan biri de, Molla rejimi nedeniyle büyük baskı altında olmasıydı. Doğru dürüst bir aşk hikayesi anlatamıyor, doğru dürüst bir kadın portresi çizemiyorlardı. Bizde bu tarz kısıtlamalar da yok. Bu nedenle İran sinemasından daha sürekli ve devamlı olabiliriz ama olmayabiliriz de. Çünkü çok abuk subuk işler de yapılıyor. Gidişatı akıllıca bir denetim altında tutmak lazım.

Komedi filmlerine bakış açınızı merak ediyorum. Mesela “Recep İvedik”, “Muro” ve “AROG” gibi filmlere yaklaşımınız nedir?

Ben komediye bayılırım. İyiler olacaktır, kötüler olacaktır. Komediyi bir tür olarak, eski deyimiyle “külliyen” reddetmek mümkün değil. Çünkü her kültürde komedi, halkı çok oyalayan bir türdür ve üstelik dahiler de yetiştirmiştir. Ama tabi bizde çok basit televizyon sit-com’larından ve Kemal Sunal’ın mirası olan bol küfürden çok fazla yararlanan bir komedi türü belirdi. Ben gardımı aldım. O tür filmlere prensip olarak gitmemeye çalışıyorum. “Güneşin Oğlu”na hasbel kader gittim, kendimi yarısında dışarı zor attım. Dolayısıyla bu tür filmler beni ilgilendirmiyor. Ama Cem Yılmaz’ın filmine giderim. Yılmaz Erdoğan yeni bir film yapsa giderim. Çünkü bu isimler gerçek mizah dehaları! Gani Müjde’nin filmi “Osmanlı Cumhuriyeti”ne de o nedenle gittim ama hepimizin birleştiği bir yargı oldu. Film komedi değil. Başka birşey çıktı karşımıza. Bu da çok dürüst gelmedi bana. Ben komedi izlemeye devam edeceğim. Ama herşeyi değil tabi.

Okuyucularınız üzerindeki etkiniz nedir? Onların film seçimlerine yön verdiğinizi düşünüyor musunuz?

Okuyucularım bana bayılıyor. (Gülüşmeler) Her hafta beni mutlaka okuyan dünya kadar okurum var. Çok büyük bir bölümü beni okumadan sinemaya gitmiyor zaten.(Gülüşmeler) Gerçeğe dönersek; belli bir okur kitlem var. Geniş bir kitle ama hepsi ayıla bayıla okumuyor beni. Bir bölümü beni okuyor ve dediklerimi uyguluyor. Bir bölümü ise okuyor ve tam tersini yapıyor. Ama olsun, bu da şunu gösteriyor ki; benim bir tutarlılığım var en azından. Ben kendi yazılarımı hala beğeniyorum. Bazen benden daha iyi yazdığını düşündüğüm yazarlar da oluyor ama genelde kendi yazılarımı hala en tutarlı eleştiriler olarak görüyorum.

Akıcı bir dil kullanıyorsunuz herşeyden önce.

Ben de onu söyleyecektim. Kimse kusura bakmasın ama benim Türkçem çok iyi. Çünkü çocuk yaştan beri eşek gibi okuyorum. Okumak bir tutku benim için. Ayrıca, ruhen genç kaldığıma ve genç sinemayı, yeni sinemayı yakından izlediğime inanıyorum. Çünkü gerçekten ilgileniyorum. Bu da benim bir özelliğim.


Röportaj: Serkan Tavşanoğlu

Sinemalar.com

0 yorum: