Jason Statham etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Jason Statham etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Nisan 2010

Fragman: The Expendables

Yönetmen: Sylvester Stallone

Vizyon: 13 Ağustos 2010

Sylvester Stallone’ın yazıp yönettiği, oyuncu kadrosu Sylvester Stallone, Jason Statham, Jet Li, Dolph Lundgren, Steve Austin, Mickey Rourke, Bruce Willis ve Arnold Schwarzenegger gibi aksiyon filmlerinin yıldızlarından oluşan “The Expendables” Amerika’da 13 Ağustos 2010 tarihinde vizyona giriyor.

Merakla beklenen “The Expendables” filminin fragmanını izleyin:

29 Nisan 2009

Fragman: Tetikçi 2

Yönetmen: Brian Taylor, Mark Neveldine

Vizyon: 8 Mayıs 2009

Jason Statham'ın başrolünde oynadığı ve “Crank” ismiyle ilk gösterildiği dönemde özellikle aksiyon film ve “Statham” hayranları tarafından oldukça beyenilen filmin ikincisi geliyor “Crank 2: High Voltage“.

Serinin ilk bölümündeki aksiyon sahneleri ve özellikle final sahnesiylede hafızalarda kalan film , öyle görünüyorki maceraya kaldığı yerden devam edecek.

Chev Chelios (Jason Statham) ”u bu bölümde çinli bir gangsterin bir kalp nakli operasyonuyla kalbini ele geçirmesi ve onun yerine elektrik ve pil düzenekli bir kalp takılması sonucu , hayatına hem kalpsiz hemde kalbini geri almaya çalışacağı bir çıkmazda bulacağı yüksek gerilimli bir şekilde izleyeceğiz.

Tetikçi 2 (Crank 2: High Voltage) filminin fragmanını izleyin:




6 Nisan 2009

Yüksek Dozda Aksiyona Hazır Olun: ‘The Expendables’

Sylvester Stallone’un yazıp yöneteceği ve gelecek yıl gösterime girecek aksiyon filmi “The Expendables”ın oyuncu kadrosu şekillenmeye başladı. Filmin oyuncu kadrosunda şimdilik Sylvester Stallone, Arnold Schwarzenegger, Mickey Rourke, Dolph Lundgren, Jet Li, Jason Statham, “Stone Cold” Steve Austin, Randy Couture, Forest Whitaker, Eric Roberts ve Danny Trejo gibi aksiyon ve dövüş sanatı konusunda birbirinden yetenekli oyuncular yer alıyor.

Bir diktatörü devirme görevi için Güney Amerika’ya giden bir grup para askeri konu alan filmin çekimlerine önümüzdeki Temmuz ayında başlanması planlanıyor. Filmin ABD için vizyon tarihi ise belli oldu: 23 Nisan 2010

2 Ocak 2009

Transporter 3 / Taşıyıcı 3

Yeni Dünya Ekonomisi ve Kurallar!


Yönetmenlik kariyerinin yedinci filmi olan 1997 tarihli “The fifth element” ile hayal ettiği filmi çektiğini söyleyerek, kendini Fransa sinemasının popcorn film piyasasına adayan Luc Besson, taşıyıcı serisine kaldığı yerden devam ediyor. Yaygın Fransız filmleri sıkıcıdır yargısını kırmak üzere, 1998’de “Taxi” serisi ile başlayan, farklı türlerde devam eden yeni Fransız popcornları artık seri haline geldi ve başarısını kanıtlamış durumda. Hollywood popcornlarına karşı yapılan mücadelenin bir diğer başarısı da “Taxi” filminin bizzat Hollywood’a transferi. Besson temelde son derece basit fikirlerden çıkan her filmi halen ilgi görmeye devam ediyor. İlk dönemde yaratılan hikayeler varlıklarını halen sürdürmekte. Jet li başrollü karate filmleri, arabaların ön planda olduğu süratli öyküler, gençlerin banliyölerdeki zıplama öyküleri ile geniş alana yayılan bu yeni popcorn sineması, her yıl örneklerini çoğaltacak gibi.

Arabasıyla özel kargo taşımacılığı yapan katı kuralları olan bir adamın maceralarıyla tanışmamız 2002 yılına dayanıyor. Temelde çok basit olan bu öykü, fazla ayrıntılara boğulmadan kolayca seyirciyi yakalamayı başarmıştı. 80’li yılların başarılı seri filmi “Karate Kid”in yaratıcısı olarak tanınan Robert Mark Kamen’in yarattığı Frank Martin, donuk bakışlı, neredeyse tek ifade veren yüze sahip Jason Statham’ın oyunculuğu ile sevilip, özdeşleşmiş, oyuncunun da aksiyon yıldızları ligine çıkmasını sağlamıştı. B türü karate filmlerinin yönetmeni Corey Yuen’in yönetmenliğinde atılan sağlam başlangıç, 3 sene sonra tüm ekibi tekrar arabanın başına toplamıştı.

İlkine göre daha vasat olan Taşıyıcı 2, her aksiyon devam filmi gibi, işe biraz ara verip sakinlik dönemine denk gelen günlerle açılıp, klasik şekilde sen busun kurtulamazsın kuralına yenik düşmüştü. Hayli abartılı sahnelerle bezeli filmin ilkine göre daha iyi oyuncu kadrosuna sahip olmasına rağmen beklenen heyecanı vermemesinde filmdeki “hadi canım” naraları attıran inanmaması zor abartılı sahnelerin payı büyüktü.

Taşıyıcı 3, seriyi ileriye taşımak için geliyor bir anlamda. Temelde bazı değişiklikler yaratmak isteyerek üstelik. En basiti ilk iki filmde Martin’in en büyük prensibi olan üç kural filmde sık sık tartışılır hale geliyor…

Kural 1: Anlaşmayı asla değiştirme.
Kural 2: İsim yok – Frank kimin için çalıştığını ya da ne taşıdığını asla bilmek istemez.
Kural 3: Asla paketin içine bakma.

Kendi ağzından “kim takar kuralları” cümlesi geldi gelecek derken, bolca sorgulama yaşanıyor… Ki bu sorgulamaya onu tanıyan herkes de katılınca, Martin aşka hazır hale gelmiş oluyor bir bakıma…

Bu kez çevre sorununu, yeni dünya ekonomisinin yarattığı yeni dünya’ya değinerek açılıyor Taşıyıcı. Hayli eğlenceli balık tutma sahnesiyle, filmin temeldeki diğer başrol oyuncusu Tarconi ile aralarındaki bağı göstererek açılıyor film. Daha sonra ne anlama geldiğini anlayacağımız gemilerle aynı sularda yüzen ikili, doğacak sorunu karada çözüyor elbette.

Ukrayna Çevre Koruma Ajansı Başkanı Leonid’in kaçırılan kızı Valentina’yı taşımakla zoraki görevlendirilen Martin, aslında evinde tv izleyip keyif yapıyor ilk başta. Kendisine önerilen işi kabul etmek yerine, arkadaşını önermiş. O da görevde başarısız olunca soluğu duvarları yıkarak Martin’in salonunda alıyor. Arabadan ayrıldığında gerilimin tek dayanak noktası da ortaya çıkıyor: Bileklik. 3 kademeli olarak, arabadan uzaklaşanı patlatacak bomba olarak kurulan düzenek, Valentina’nın hapisanesinin araba olduğunu gösteriyor. Oysa Martin için sorun yok… Kötü adam rolünde Prison Break dizisinden tanıdığımız psikopat T-Bag’in olması da gayet güzel bir sürpriz. Johnson bileklerine geçirdiği bomba ile Martin’i arka bagaja koyduğu paketi götürmeye zorluyor. Valentina ise yanında yol arkadaşı olarak tanıtılıyor.

Beklenen her şey bolca oluyor, Martin sürüyor, birileri kovalıyor… Başına buyruk yeni kararlar alıyor, bolca adam dövüyor. Beklenmeyen şey ise Frank Martin’in aşık olması. Tamamen duygusuz görünen bu sert bakışlı adamın aşık olduğuna inanmak zor. Hele söz konusu yakınlaşmanın yaşandığı sahnelerse son derece sıradan… Zaten ilk anda Valentina’nın “yoksa sen eşcinsel misin?” her şeyi özetliyor. Apar topar cinsiyetini belli eden Martin aşık da oluveriyor. Ama Stathman’ın de etkisi ile inandırıcılıktan uzak aşk sahneleri çıkıyor ortaya.

Valentina’yı oynayan Natalya Rudakova, Luc Besson’un oyuncu keşfetme fantezisinin bir ürünü olarak ilk filminde oyuncu etiketine bürünmüş. Her şey tamamda bu kadar çilli bir yüze sahip kızın beyazperde de güzel görüneceğini nerden çıkarmış Besson bunun cevabını bulmak hayli zor.
İlk filmin yönetmeni Corey Yuen, dövüş sahnelerinin koreografilerini yönetiyor üçüncü kez. Yönetmen koltuğunda ise Olivier Megaton oturuyor. Megaton, filmdeki aksiyonu ve adrenalini yükseltme adına kendince serinin sorgulamasını yaparak eksikleri giderme yöntemini benimsemiş. “Anlatım yapılandırması açısından John McTiernan’ın yapıtına eğilim gösteriyor olsa da, bu serinin “James Bond” ile “Die Hard” arasında bir yerlerde olduğunu düşünüyorum. Yakışıklı baş karakterin mizah ile ciddiyet arasındaki ince çizgide yürüdüğünü; düzenli olarak kendisini zora sokacak durumların içine çekildiğini görürüz. Ayrıca elimizdeki verilere göre, bir Fransız şirketinin, izleyicinin giderek daha çok bağlandığı bir karaktere dayalı seri yapacak konuma geldiğini göstermeyi başardık.” Diyerek durumu özetleyen Megaton, filmi çekerken Tony Scott’un Man on Fire’a yaklaşmayı denemiş. Öyle ki bazı sahnelerde ne gösterilmek isteniyor, neyi izliyoruz belli olmuyor. Sürekli kısa kesiklerle adeta slayt gösterisi şeklinde ilerleyen filmin en büyük handikapı da dövüş sahnelerinde ortaya çıkıyor daha çok. Hangi yumruğun kime atıldığını, kimin kime vurduğunu göremeyince hızlı bir şeyler olduğunu görmek dışında tat vermeyen görüntüler geçidine dönüyor sahneler.

Farnk Martin’in garajdaki dövüş sahnesi ise hayli yaratıcı. Üzerindeki kıyafetleri çıkararak dövüşte kullanması, filmin akılda kalıcı anlarından… Son gelen iri adamla arasındaki diyaloglarda sahneyi tamamlıyor.Hızlı araba sürüşü konusunda, bekleneni fazlasıyla yerine getiren taşıyıcı 3, birde eski karate filmlerinin havasını bonus olarak sunuyor izleyicisine. Sık sık bire karşı çok dövüşen Martin, çevre sorunlarını da çözüp, dünyayı kurtarıyor nihayetinde. Neredeyse kadınsız geçen taşıma işleri sonunda ödülü ise çilli bir Ukraynalıyla aşkı tatmak oluyor…

Serkan Murat KIRIKCI